Her akşam neon ışıkları yandığın da, yıllara malolmuş emektar akordeonu ve
Çiçek Pasajı na sinmiş gizemli tebessümüyle karışır gider Beyoðlu
gecelerine.
Dilinden düşürmediği eski İstanbul tangoları, Rum Kasap Havaları ve Ermeni
taverna şarkılarıyla sürdürür zamanın erozyonuna karşı eski İstanbul
özlemini. Ta`ki saatler gelipte gongun sihirli sesi duyulmaya başladığında,
ayakablarından birini unutarak terk eder sabaha yüz tutmuş yorgun geceyi.
Madam Anahid, hemen her köşesi hiç de yabancısı olmadığımız insan ve kültür
mozayiğimizin gece rengi simalarından biri olmuştur Beyoğlu yaşamımızda. İki
oğul ve torun sahibi olan Madam, düzenli aile yapısından hiç taviz vermeyen
bir anne olmasının yanı sıra, çevresinde tutkun bir Hıristiyan olarak da
biliniyor.
Günümüze kadar birçok gazete, kitap ve dergilerde, yaşamına yönelik yazı ve
Röportajlara konu olan Madam Anahid, çevresine gösterdiği duyarlılık ve
özellikle sokak hayvanlarına gösterdiği ilgisiyle de tanınıyor.
Geçtiğimiz Pazar, Tarlabaşı`nda ki evinde ziyaret ettiğim Anahit Hanım,
dizinin dibinden ayırmadığı torunları ve kedileriyle karşıladı beni.
Ardından tipik eski İstanbul adetlerine göre, likörlü, çikolatalı ve kahve
ikramlı bir ağırlama. Zahmet etmemesini rica ettim ama huylu huyundan
vazgeçmez, Madam Anahid eski bir İstanbullu. Sözü kendisine bırakıyorum.
Taksimde doğdum. Tarlabaşı nahiyesi. Birde ağabeyim vardı, uzun yıllar
"Vartabed" olarak hizmet verdi İstanbulda. Vosgik Vartabed olarak tanınır.
Annem piano tutkunuydu. İlk öğrenimimi Anaradhiğutyün Katolik okulunda
bitirdim, çok güzel bir şapeli vardı hiç unutmam. Şimdi Taksim Sanat Evi
oldu. Daha sonra lise eğitimimi Esayan Okulu`nda gördüm.
Müzikle, daha doğrusu akordeonla tanışmanız?İlk gençlik yıllarım adada geçti, derin bir hikayedir, Rum bir komşumuz
vardı, oğlu çok güzel akordeon çalardı. Erir, gıpta ederdim. Gönül verdim .
Arto Benon`dan Akordeon dersleri almaya başladım ve anneme çok ısrar ettim
bana bir akordeon alması için.
Papa Jorj`un zamanıydı, gittik aldık akordeonu ve ardından doğru Saint
Antonio`ya, koydum akordeonumu mimberin önüne adağımı yerine getirdim.
Madam Anahid, size göre İstanbul`un en güzel yılları hangi dönemdi?30-35 yaşlarımın yılları. Bak Ayhan Işık`ın fotoğrafı duvarda. Bu duvara bak,
Zeki Müren, Sadri Alışık, Kemal Sunal, Yılmaz Güney. Hepsi de iyi insanlardı,
iyi sanatçılardı, beni çok severlerdi. Şimdi mazi oldular.
Sinemayla ilişkiniz oldu mu?Şu an aklıma gelmiyor fakat birçok filmde rol aldım. `Arkadaş`, `24 Saat`,
`Öğretmen` ve başka filmler. 35 yılım geçti Beyoğlu`nda, şimdi ihtiyar oldum.
Bugüne kadar olumlu veya olumsuz bir eleştiri aldınız mı?Hayır. Hep sevildim, gülyaprakları döküldü başımdan aşağı.
Hiç unutmam, Beyoğlu`nun önemli günlerinden biriydi. Eski belediye başkanı
vardı Aytekin Kotil, çok severdi beni. Kiliselerde aramış, saatler sonra
`Surp Yerrortutyün` `Üç Horan`da buldu beni. Güzel bir gündü, akordeonumla
Belediye Bandosuna eşlik etmiştim alkışlar içinde. Fakat aile yaşantımdan
hiç taviz vermedim ve bunca yıllık gece yaşantım içinde, içkiye hiç yer
vermedim, sigarayı ise zaten sevmem, hiç bir kötü alışkanlığım olmadı. Eşim
15 yıl önce vefaat etti, o da seyehat gemilerinde müzisyendi.
Güncel yaşamınızda başka faaliyetleriniz var mı?Evet. Bende bir de hayvanlara karşı bir düşkünlük var. Tarlabaşı Bulvarı
açılmadan önce, yıkılan evimin bir odasında Hayvanları Koruma Derneği
faaliyetlerine başladık. Düzenli toplantılarımız oluyor, çalışmalarda
bulunuyorduk. 15 yıllık bir faaliyet döneminden sonra, bir gün evimiz
istimlak edildi ve her şey mahvoldu. Para da alamadım, kiraya çıkmak zorunda
kaldım. Kiracı oldum. Şimdi ise 10 yıldan beri, Osmanbey`deki Hayvanları
Koruma Derneği`ne üyeyim. Toplantılara katılıyor, aidat ödüyorum. Hayvanlar
muhtaç yaratıklardır, onlar Allah`ın bize emanet ettiği canlılardır.
Madam Anahid, mutlaka unutamadığınız anılarınız vardır.Jhon Westmiller. Çok sevdiğim bir aktör. Hep yalvarırdım anneme beni onun
filmine götür diye. Şu feleğin işine bak, İstanbul`a gelsin, Çiçek Pasajı`na
gelsin, beni tanıştırsınlar, döne döne dans edelim, ertesi gün bütün
gazetelerde sayfa olayım. Hey gidi günler.
Bir başka unutamadığım anım, Balat `Surp Hreşdagabed` Kilisesi`nde
oturmuşum, yalan dünya, yanımda Jamanak Gazetesi`nden Lili Koç vardı. Surp
Astvadzadzin`in günü, hastaları iyi eden gün, çok kuvvetlidir Balat`ta ki
Meryemana. O günlerde Pasaj satılmıştı. Aldılar, otel yapacaklar. Ben her
oturuşta ağlardım Pasaj yýıkılacak diye.
O gün Meryemana`nın önünden üç kez geçtik Digin Lili Koç ile. Bana bir
makale yazmıştı ertesi gün Jamanak Gazetesi`nin birinci sayfasında, sende bu
din, iman varken, 100 tane pasaj yıkılmaz üzülme` diye, hayatta unutmam.
Ve hakikaten yazdığı gibide çıktı. Sahte tapu dediler, bozdular, pasajın
satışı gerçekleşmedi.
Ben de yaşıyorum, pasaj da hala yaşıyor. Umarım yaşamaya da devam eder.
Röportaj: Arman Tayran