Müjgan Ferhan Şensoy

Müjgan Ferhan Şensoy

Söyleşi Röportajlar Müjgan Ferhan Şensoy

Ferhan Şensoy ve Derya Baykal'ın kızı, Pera'daki Hayalet oyununun yazarı, oyuncusu ve yönetmeni Müjgan Ferhan Şensoy'la birlikte hem oyuna, hem sektöre dair bir söyleşi yaptık.

Paylaş:

1 Yorum:

istanbul.net.tr Mart 5, 2016
Müjgan Ferhan Şensoy

Pera'daki Hayalet oyununuzu ne zaman yazmaya başladınız ve ne kadar sürede yazdınız?

Aslında ben Pera'daki Hayalet'i yazmaya böyle bir şey hiç aklımda yokken başladım. Uzun zamandır istediğim birşeydi oyun yazmak ama o cesareti bir türlü bulamıyordum. Etrafımda bana yaz diyen ailem, arkadaşlarım, beni iyi tanıyan bir sürü insan vardı. Gecen sene 14 Mart Ortaoyuncular'ın kuruluşunun 35.yılıydı ve biz her sene 14 mart günü toplanırız.

Kücüklüğümden beri hatırladığım şey, o gün hangi oyun varsa Ortaoyuncular'da oynamış herkes gelir, oyundan sonra kokteyl gibi birşey olur. 14 Mart bizim için hep özel bir tarihtir. Biz bunu düşünürken Derya ile dedik ki, bir oyun yapalım ve 14 Mart'ta bunu çıkaralım. Biz bu kararı aldığımızda aylardan ocaktı ve ortada daha hiçbir sey yoktu. Ne kadar çok müzikli bir oyun yapmak istediğimi ve orkestra çukurunun yıllardır açılmadığını düşündüm. Acaba bu yükün altından kalkabilir miyim diye de endişeleniyordum.

Daha önceki konuşmalarımızda da babama hep: ''Baba sen bir oyun yaz, biz de oynayalım'' derdik. Bir şekilde babam artık bayrak devretme ihtiyacı hissediyor. Biz o sorumluluktan korkuyoruz ve kaçıyoruz biraz. Babam en sonunda dedi ki:'' Sizin oynayacağınız oyunu ben yazamam. Ben ancak size yol gösterebilirim. Yardımcı olabilirim, destek olabilirim ama ben sizin neslinizin dertlerini bilmiyorum. Sizin dertlerinizi siz iyi biliyorsunuz. Bu konuda ben oturup birşeyler yazmaya kalkarsam o samimi olmayacak.'' Gerçekten de babam bence o konuda haklıydı. ''Sizin dertleriniz'' sözleri üzerinden biz yola çıktık. Nedir bizim dertlerimiz? Bunları düşünmeye başladık. Bizim teknoloji ile beraber sosyal medyanın da hayatımıza girmesi ile bazı iletişim kopukluklarımız var. Bizden önceki jenerasyonlardan farklı yaşadığımız şeyler üzerine Derya ile hep konuşurduk. Baktık ki bizim jenerasyonun ünlü olmak ile ilgili derdi var. İster sosyal medya üzerinden, ister televizyondan, ister başka bir şekilde insanların onaylanma ihtiyacı sosyal medyanın da hayatımıza girmesi ile beraber tavan yapmış durumda. Biz bunu şarkıcı olmak isteyen bir kızın, bir şekilde etrafındakilerin de onu gaza getirmesi ile ünlü olması ve o ilk yola cıkış noktasını kaybetmesi üzerinden göstermeye çalıştık.

Oyunu yaklaşık bir buçuk ayda yazdım. Çok hızlı yazdım. Çünkü 14 Mart Ortaoyuncular'ın kuruluş yıldönümüne yetiştirmek istiyordum. Provaya başladığımızda ben son sahneyi henüz yazmamıştım. Bana güvenip, hayatında ilk defa oyun yazan bir insana koşulsuz evet diyen arkadaşlarıma da çok teşekkür ediyorum ve sürekli şükrediyorum. Çünkü gerçekten işin neye dönüşeceğini bilmeden birşeye imza attılar. Ama alnımızın akı ile çıktık diyebilirim.

Gerçekten çok güzel bir oyun olmuş. Oyunu yazarken orkestra çukurunu değerlendirmeye karar verdiğinizi söylediniz. Orkestra çukuru ne zamandır kullanılmıyordu?

Sanırım yaklaşık on beş yıldır orkestra çukurunun dahil olduğu bir oyun yoktu. Ben cocukluğumda hep bu tiyatroda müzikli, canlı orkestralı, bazen canlı orkestranın olmadığı ama müzikli oyunlar izledim. Ve bu benim için çok büyük bir hayalin gerçekleşmesi oldu.

Oyunu yazmak mı yönetmek mi daha zordu?

Güzel bir soru. Sanırım yazmak daha zordu. Bir buçuk ayda yazdım diyorum ama sonradan ben bunu düşündüm ve bir buçuk ayda bunu nasıl yaptığıma şaşırdım. İkinci oyunu yazmak şu anda zor geliyor mesela. Kendimi övmek için söylemiyorum. Gerçekten zor bir süreçti benim için. Ama sanırım o hikaye geldiğinde ne yapacağınızı, nereye götürmek istediğinizi bildiğiniz zaman gerçekten çok hızlı yazılıyor. Hiç unutmuyorum, okulda bir hocamın söylediği şey: ''En güzel senaryolar, Oscar almış senaryolar. iki ya da üç haftada yazılmıştır'' der. Çünkü birşey yazmaya başlayıp bırakıp bir ay sonra oraya dönmek vs. bunlar ilgiyi dağıtan şeyler. Bir anda o geliyor ve olduğu gibi yazıyorsun. Tabi sonradan bir sürü düzeltme, ekleme, çıkarma oluyor ama o ilk gelen heyecan ve aşkla bir anda birşeyler çıkıyor. Yani yazmak daha zordu sanırım.

Ben eleştirilebilir bir şey yaptım.

Pera'daki Hayalet oyuncu kadrosu kemik bir kadro mu yoksa yeni oyunlarda role göre aranıza başka isimler de katılacak mı?

Bir dahaki oyun için kafamda birşeyler var ama kaç kişilik olacağını bilmiyorum. Sanırım daha ufak kadrolu bir oyun olacak. Bu kadroya devam edeceğim diye bir şart yok. Tabi ki beraber oynadığım arkadaşlarımın hepsini çok seviyorum. Onlarla bir sürü başka projede birlikte birşeyler yapacağımıza eminim. Ortaoyuncular'ın kemik bir kadrosu var. Şu an bir oyunda oynamasalar da Ortaoyuncular'da bir oyun konulacağı zaman babamın yaptığı şey; yıllardır orada oynamış insanlardan bir kadro oluşturmaktır.
Ben bu anlamda bir yenilik yaptım aslında. Pera'daki Hayalet'i yaparken kendi kadromu kurdum gibi oldu. Aslında zor olan şey, ekibi kurarken bir şekilde beraber başka yerlerde çalıştığımız arkadaşlarımızı Derya ile bir araya getirdik. Daha önce birlikte profesyonel olarak çalışmamış on bir kişi bir araya geldi ve prova sürecinde çok iyi kaynaştı. Herkes çok iyi uyum sağladı.

Ben eleştirilebilir bir şey yaptım aslında. Normalde bence oyun böyle yazılmamalı ama ben insanları düşünerek yazdım. Yani Derya olduğunu bilerek Aybüke'yi, Efe Tuncay olduğunu bilerek Cemil'i yazdım. Eser Eyüboğlu olduğunu bilerek taksiciyi şarkı söyleyen bir adam olarak yazdım. Zamanımız kısıtlı olduğu için ben birazcık tersten giderek yazdım. Biz 14 Mart'ı kafamıza takmıştık. Cünkü babam için de önemli bir anlamı var. Hatta bana: ''14 Mart çok erken, hiçbir şey hazır değil. 27 Mart var, dünya tiyatro günü, o zamana denk getir'' falan dediler ama ben: ''Hayır, 14 Mart'' dedim.

Oyunculuk okulları, kursları hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? İleride Şensoy oyunculuk atölyesi ya da oyunculuk okulu açmaya nasıl bakıyorsunuz?

Ben kendim olarak böyle birşeye zaten cürret etmem. Babamın da Ortaoyuncular kadrosuna oyuncu temin etmesi yıllarca Nöbetçi Tiyatro ile olmuş. Nöbetçi Tiyatro babamın 1980'de tiyatroyu ilk kurduğu zaman başlattığı bir sistem. Sınavla oyuncular alınıyor, o oyuncular babam ve Ortaoyuncular'daki başka oyuncular tarafından çalıştırılıyor ve öne çıkan kişiler veya oyunun uygunluğuna göre oradan oyuncular seçiliyor.

Bu sistem hala devam ediyor mu?

Bu sistem en son beş altı sene önce, beş senede bir, altı senede bir tiyatroda genç kadro eksildikçe, jenerasyon jenerasyon alınıyordu. Şimdilik yapmıyor babam. Çünkü en gencinden en yaşlısına kadar bir oyuncu kadrosu var. Zaten babam bir daha Nöbetçi Tiyatro açar mı, onu bilmiyorum. Eskiye göre daha az oyun yapılıyor artık, repartuvarda daha az oyun var ve şu anda oyuncu ihtiyacı yok.

Müzikal bir oyun ve özellikle Derya Şensoy' un sesinin güzelliği çok dikkat çekiyor. Ses ve müzik eğitimi almış mıydınız yoksa müzikal oyuna özel bir eğitim mi aldınız?

İkisi de diyebiliriz aslında. Zaten çok küçük yaştan itibaren bir dönem piyano, solfej, şan vs. evde eğitimimiz olmuştu. Tabii okulda böyle birşey okumadık. Şan dersi aldığım hocam bizi çalıştırdı. Herkes böyle bir eğitimden geçti. Çünkü hayatında hiç şarkı söylememiş arkadaşlarımız da vardı. Ben tiyatro oyuncusunun şarkı da söyleyebilmesi, sesinin, kulağının belli bir eğitimden geçmiş olması gerektiğini düşünüyorum. O eğitimin şekli çok önemli değil ama belli bir duzeyde bir oyunda şarkı söyleyebilmeli, dans edebilmeli. Oyuncunun özellikleri arasında bunlar olmalı bence.

Nağme karakteri ile aranızda nasıl bir bağ var? Ortak yönleriniz var mı? Siz Nağme olsaydınız Nağme'nin hayat akışında nasıl bir değişiklik olurdu?

Nağme ile aslında ortak yönlerimiz var. Nağme saf, temiz kalpli bir kız ve bir hayali var. O hayalin peşinden gitmeye çalışırken bir şekilde aklı çeliniyor ve hayaline ulaşmak için belki de buradan gidiliyordur diye düşünüyor. Gerçekten çok istediği birşeye kavuşmak için bir sürü yol denemiş. Bir de bu yolu deneyim diyor. Ailesi, arkadaşları ona baskı yapıyor. Hanım hanımcık gidip görüşmeler yaparak şarkıcı olamayacağını, ünlü olmasını gerektiğini söylüyorlar. Sonunda bunun içerisinde mutsuz olduğunu fark ediyor. Ben Nağme'ye benzetiyorum kendimi. Zaten Nağme'yi yazarken kendim oynayacağımı bilerek yazdım, kendi dertlerimden ötürü. Biz bu ülkede bir şekilde magazinden uzak durarak, kendi doğru bildiğimiz şeyi, kendi bildiğimiz gibi yaparak da sanatçı olunabiliri öğrenerek, büyüdük. Ailemizden bunu gördük ve o yoldan gitmeye çalışıyoruz. Bu ikisinin arasında da bir denge kurmak gerekiyor. Tiyatroda birşey yaparken o yaptığınız şeyi duyurmanın belli başlı yolları var. Sosyal medya, televizyon vs. bu mecraları yok sayamıyorsunuz hiçbir şekilde. Bundan da mutsuz değilim ben ama Nağme tabi biraz daha uç yaşıyor herşeyi iki saatlik bir oyun içerisinde.

İlerde mahremiyeti daha fazla önemseyebiliriz.

Oyunda günümüzün popüler kültürünü, sosyal medyanın, teknolojik cihazların hayatımızdaki dominant yerini gösteriyorsunuz. Oyunda izleyip güldüğümüz karakterler aslında biziz. Takipçi sayısı arttıkça mutlu olan, kafelerde pencere kenarı değil, priz kenarı koltuk arayanlar, ya internette fenomen ya da televizyonda yarışma programlari ile meşhur olmaya çalışanlar bizleriz. Bunları düşünürsek Pera'daki Hayalet oyunu için dönem oyunu diyebilir miyiz? Sizce bu durum daha ne kadar sürecek? İnsanlar ne zaman ünlü olma, fenomen olma isteğinden vazgeçecek?

Oyun yazarken ilk başta küçük bir fikir ile yola çıkıyorsunuz ve sonra bu konuda bir sürü şey okumaya başlıyorsunuz. Andy Warhol'un meşhur bir sözü var yola çıktığımız: ''Bir gün herkes on beş dakikalığına meşhur olacak.'' Andy Warhol bu sözü 1970'lerde söylemiş. 2010 ya da 2014 yılında bir başka sanatçı da: ''Bir gün herkes on beş dakikalığına anonim olmak isteyecek'' diyor. Bu da bize gelecekle ilgili bir ışık tutuyor. Bence otuz sene sonra, ki o kadar sürmeyebilir de, bir şekilde yaptıklarımızı gizli yapmanın, bir tatile gittiğimizde kimsenin bilmemesinin, yemek yerken ne yediğimizin bilinmemesinin değerini, yani mahremiyeti daha fazla önemsiyeceğimiz bir yöne doğru gidiyoruz. Bu benim fikrim. Olmasa da bilemiyorum. Ben de şu an keyif alıyorum, instagram'a fotoğraf koymak benim de hoşuma gidiyor aslında. Yeni snapchat'i öğreniyorum, o da bambaşka bir dunyaymış. Bunlardan besleniyoruz aslında. Sosyal medya bir şekilde beğenilme ve onaylanma ihtiyacımızı karşılıyor. Bilmiyorum bu daha ne kadar böyle sürecek. Belki ilerde değişik bir uygulama çıkacak, gizlilik ve anonimlik üzerine gidilecek bence.

Orkestra çukuru denen, sahnenin hemen önündeki çukur bölmede canlı müzik çalan bir orkestra var ve ekipteki herkes şarkılarını canlı olarak söylüyor. Oyundaki şarkıların sözleri ve besteleri kime ait?

Bazılarının sözlerini ben yazdım, bazılarını Derya yazdı, bazılarını beraber yazdık. Bestelerin çoğu Murat Güneş'e ait. Murat çok sevdiğimiz, besteci, müzisyen bir arkadaşımız.

Murat Güneş orkestrada da var mı?

Hayır, yok. Orkestrada müzik direktörü Cem Öget var. Murat ile beraber düzenlemeyi yaptılar. Bir tane besteyi ben yaptım. Arabesk olan, magazincilerin şarkısını. Hayatımdaki tek ve belki de son bestem, bilmiyorum. İçimden öyle bir arabesk ruh çıktı. Bir de babamın bestesi ''Benim Karadenizde Batacak Gemim mi Var?'' ve sözleri babamın, müziği İlhan Şeşen'in ''Yıldızlar da İsterim'' var.

"Hiç yerimiz kalmamıştır."

Çocukluğu Ses Tiyatrosu atmosferinde geçmiş, rekor sayıda oyun yazıp, oynayarak tiyatroya büyük emek vermiş sevgili Ferhan Şensoy ve Derya Baykal'ın kızı olarak günümüzde tiyatronun ve tiyatro izleyicisinin durumunu geçmişteki ile karşılastırarak değerlendirir misiniz?

Ben çocukluğum ile karşılaştırabilirim en fazla. Daha öncesi ve duyduklarım üzerinden konuşabilirim. Salon doluluğu hakkında hatırladığım şey koridorlara sandalye atmamızdır. Oyun saatine bir saat kala ''Hiç yerimiz kalmamıştır'' yazısı asılırdı. Tiyatromuzun beş yüz kırk üç kişilik seyirci kapasitesi var. Haftada beş gün üç veya dört farklı oyun oynanırdı. Koltukların hepsi dolardı. Oyun saati yaklaşırken koridorlara sandalye atılırdı. Gişede oyunu ayakta da izleyebileceğini söyleyen izleyiciler beklerdi. Bu tiyatronun o dönem daha popüler olmasından, insanların ilgisinin bu kadar dağınık olmamasından kaynaklanıyor bence. Günümüz için güzel bir gelişme de daha fazla genc tiyatro var özel tiyatrolar arasında ve alternatif tiyatrolar gün geçtikçe artıyor. Bu çok ümit verici birşey. Diğer yandan ise seyirci sayısının gitgide azaldığı da bir gerçek. Açılan alternatif tiyatrolar yirmi kişiye, kırk kişiye oynuyor. Başka bir düzen içerisinde kırk kişilik odalarda oynanıyor oyunlar. Tiyatrolar kocaman salonlardan küçücük odalara doğru kayıyor. Başka bir deneyim haline geliyor. Biz üzerimize düşen vazifeyi yapmaya çalışmaya devam edeceğiz. Seyirci ile buluşmak için başka yollar arayacağız belki de. Seyirciden çok tiyatro yapan insanlara düşen bir görev bu. Biz de çağın gereksinimlerine ayak uydurarak o doğrultuda birşeyler yapmaya çalışmalıyız, o anlamda seyirciyi çekmeye çalışmalıyız.

Sizin gibi genç ve başarılı oyun yazarlarını ve oyunlarını takip ediyor musunuz? Yazdıkları ve oyunculuğu ile sizi etkileyen isimler var mi?

Takip etmeye çalışıyorum elimden geldiği kadarı ile. Bir de biz aslında çok küçük bir çevreyiz. Herkes birbirini tanıyor bir şekilde. Tiyatrocular arasında şöyle bir lafımız var: ''Sana kırıldım, oyunuma gelmedin'' Çoğunlukla aynı günlere denk geliyor oyunlarımız. Mesela benim oyunum cumartesi günleri olduğu için gidemediğim ama izlemeyi çok istediğim o kadar oyun var ki. Yakalayabilirsek onları hafta içi izlemeye çalışıyoruz. Ben Amerika'da sinema eğitimi aldıktan sonra Türkiye'ye döndüm ve babamla tiyatro yapmaya başladım. Bir yandan da Craft Oyunculuk Atölyesi'nde iki senelik bir eğitim aldım. Orada Çağ Çalışkur, İpek Bilgin, Bahar Kerimoğlu, Tuğrul Tülek hocalarım oldu. İsmini atladığım biri var mı diye düşünüyorum. Hepsinden ayrı ayrı çok şey öğrendim. Modern tiyatro, günümüz tiyatro ile ilgili özellikle Çağ Çalışkur' dan çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Bizi bu anlamda çok güzel yönlendirdi. Çünkü ben daha çok babamın yaptığı geleneksel tiyatro uslubuna, onun ekolüne aşina idim. Çağ modern tiyatro anlamında bana çok güzel bir vizyon kazandırdı diye düşünüyorum. Oradaki oyunculuk eğitimi ve tiyatroya bakış açıları biraz daha farklı ve ben oradan önemli dersler çıkardığımı düşünüyorum. O anlamda Craft Tiyatro'yu takip ediyorum. Mesela Kemal Hamamcıoğlu önemli bir genç yazar bence. Garaj ve Kalp Düğümü'nün yazarı. Garaj'a bayıldım., inanılmaz bir oyundu. Kabin vardı ondan önce, o da çok güzel bir oyundu. Craft Tiyatro'ya ayrı bir sevgim var. Oradaki eğitim kurs niteliğinde değil. Orası gerçekten bir aile gibi ve çok kıymetli hocalardan önemli dersler alıyorsunuz. Bana soran arkadaşlarıma hep bunu söylüyorum. Mesela Tuğrul Tülek de hem yazmak hem oynamak anlamında beni cesaretlendiren insanlardan bir tanesidir. O da Dot Tiyatro'da sahneye bir sürü oyun koyuyor. Özel Kadınlar Listesi en son sahneye koyduğu oyun. Çok sevdiğim arkadaşlarım oynuyor o oyunda. Bu oyun da cumartesi kesişmelerinden ötürü hala izleyemediğim oyunlardan mesela. Mümkün olduğunca oyunları takip etmeye çalışıyorum.

Genç oyuncular birbirlerini destekliyor.

Daha tecrubeli oyuncuların serzenişlerinin aksine günümüzde genç oyuncular birbirlerini destekliyor mu? Birbirlerinin oyununu izlemeye gidiyor mu?

Gidiyorlar çünkü bizim jenerasyonumuz şunun farkında: Bir avuç insan kaldık. O yüzden herkes kendi disiplininin dışında birşey de olsa, sevmediği bir tiyatro uslubu da olsa izlemeye ve gitmeye çalışıyor. En azından destek olmak istiyor. Bu çok güzel birşey bence. Herkes farklı şeyler yapıyor ama önünde sonunda hepimiz tiyatroya hizmet ediyoruz. Oyunum çıktığından beri izlemeyen bir arkadaşım kalmamıştır sanırım. Bu yuzden çok mutlu oluyorum. Sırf oyunumu izlediği için tanıştığım yeni oyuncu arkadaşlarım da oldu. Zaten biz birbirimizin oyununa gitmezsek kim gelecek bizi izlemeye?

Genç oyuncuların birbirini desteklemesi çok güzel. Çünkü daha tecrübeli olanlar biraz şikayetçi durumlarından. Birbirlerini rakip gördüklerini düşünüyorlar.

Onlarda durum şöyle olabilir. O zamanın tiyatrosunda hem çok populer hepsi, hem de beraber çok iş yapmışlar. Aralarında bazı husumetler olmuş falan. Belki de zaman içerisinde biz de yaşlandıkça huysuzlaşabiliriz, bilemiyorum.

Amerika'da aldığınız sinema ve televizyon eğitimlerinden memnun kaldınız mı? Oyunculuk dışında televizyon ile ilgili yapmayı düşündüğünüz projeler var mı?

Ben çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Çünkü cok güzel bir okulda okudum, çok önemli hocalardan ders aldım. Sinema ve sanatın herhangi bir dalında eğitimin hoca ile çok bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Karşınızdaki insanın tecrübelerinden faydalanabileceğiniz derslere girmeniz lazım. Bu alandaki eğitimlerde en önemli şey onların geçmişteki tecrübelerinden, anlattıklarından faydalanmaktır bence. Okuldayken böyle hocalar birşeyler anlatsalar da dinlesem diye bakardım.

Amerika'da aldığınız eğitim sisteminin buradaki eğitimle imkanlar açısından bir farkı var mı?

Sinema eğitimi ilk başta çok genel bir eğitim. Sinemanın sanat anlamında çıkış noktası daha çok Avrupa sineması bence. Benim okuduğum okulda da hiçbir şekilde Amerikan sinemasını öne çıkarmaya çalışan bir eğitim sistemi yoktu. İmkanlar açısından ise şöyle bir fark var. Bizim okulda hepimize üçlü gruplar halinde elimize altı ay sonra kamerayı, ışık ekipmanını, mikrofonu verdiler ve biz okul hayatımızın çoğunu sokakta birşeyler çekerek geçirdik. Okulun böyle imkanlar sağlaması çok önemli birşey. Çünkü buradaki sinema televizyon mezunu bir sürü arkadaşım mezun olup bir yerlerde çalışmaya başladıktan sonra kamera ile tanıştıklarını söylüyorlar. Okuldayken bir sürü şey çekip, hatalar yapıp, onların üzerinden tartışarak doğrusunu öğrenmek gerekiyor. Buradaki eğitim biraz daha teoride kalıyor. Oysa pratiğe geçirilen bir eğitim daha tecrübeli insanlar yaratıyor.

Kısa film çekmek, festival filmleri yapmak yönetmek gibi projeleriniz de var mı?

Evet, var ama ben, biraz çekingenim. Herşeyi birden yapmaya çalışmamalıyım diye düşünüyorum. Benim zaten kimsenin bilmediği sekiz tane kısa filmim var okulda iken çektiğim. Onlar tabi ki öğrencilik filmleri. Ama yine çekmek isterim. Herşeyin bir zamanı var. Mesela yazmayı hiç bırakmayacağimı düşünüyorum. Sinema için de birşeyler yazmak istiyorum. Belki kendim içinde olmadığım bir projeye de yazarım. Ama biraz daha zaman var. Yavaş yavaş.

Yaptığınız ve yapmayı hedeflediğiniz işleri öncelik sıralamasına koyarsanız, bu sıralama nasıl olur?

Önceliğim şu anda oyunculuk. Yazmaya devam ediyorum ama yazmak biraz da pişerek olan birşey. Televizyonda şu anda birşey yapmıyorum ama sinema oyunculuğu çok yapmak isterim. O anlamda kendimi geliştirmeye çalışmaya devam ediyorum.

Yeni tiyatro oyunu yazma hazırlığınız var mı? Şu an bir oyun yazmaya karar verseniz türü ne olurdu?

Tür olarak şu an yazdığım biçimden farklı bir türe yönelir miyim bilmiyorum. Tiyatroda özellikle benim de yakın olduğum şey komedi. Aklımda birşey var ama henüz fikir aşamasında. Müzikli bir oyun olmayacak sanırım ama içinde bir şekilde müzik barındırabilir şarkılar söylediğimiz ancak canlı orkestra olmayacak. Biraz daha küçük bir kadro ile kadın erkek ilişkisi üzerinden giden bir fikir var şu an kafamda.

Tiyatro oyuncusu olmak isteyen gençlere neler önerirsiniz? Ne zaman ve nereden başlamalılar?

Önce tabi ki eğitim almalarını öneririm. Bence eğitim konservatuvarda olmalı. Bir sekilde konservatuvarı kazanamayan insanlar var, konservatuvarların istediği oyuncu tipi olmadıkları için konservatuvara giremeyenler de. Ama eğer böyle bir tutku varsa onu her yoldan denemek gerek. Siz konservatuvar tipi bir oyuncu değilsinizdir de başka bir yeteneğiniz vardır. O yeteneği, o tarafınızı keşfetmek için bence devamlı oyun izlemek gerekir. Bir oyunu birden fazla izlemek gerekir. O çok önemli bir okuldu. Bunu babam hep söyler.

Kardeşiniz ile aranızda çok az yaş farkı olduğu için neredeyse ikiz kardeşler kadar yaşıt gibi büyüdünüz. Size bazı özellikler, "en"ler söyleyeceğim, siz de bana bu özellikleri daha fazla taşıyan ismi söyleyin lütfen.

En inatçi: Derya
En anaç: Ben
En sosyal: Ben galiba ama o da olsa ''Ben'' derdi kendi için
En duygusal: Ben
En detaycı: Derya olabilir
En dağınık: Ben
En mantıklı: Derya

Röportaj: Derya Bilgingil
Editoryal: www.istanbul.net.tr
27.02.2016

istanbul.net.tr

Kare Kod (QR) Uygulaması

Sitemizde yer alan Mekan sahipleri ,etkinlik düzenleyenler, Kare (QR) kodunuzu oluşturun, bilgilerinizi mobil kullanıcılarla kolayca paylaşın. Oluşturduğunuz kare (QR) kodu yazıcınızdan basarak hemen kullanabilirsiniz.

Resime sağ tıklayıp jpg formatında farklı kaydedebilirsiniz.

Genclerin basarilarini gormek guzel
Yorumlar yaparak sesini duyur..!

İlginizi Çekebilir

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT