Yazar olarak çalışmalarınız nasıl devam ediyor?
Hikayeci olarak başladım bu işe aslında. İki tane kitabım vardı. Daha sonra iki kitabı bir araya getirip iki tane daha hikaye ilave ettim. Böylece önce Nisan yayınlarında çıkan kitabım Can yayınlarına geçti. “Sıcak Bir Göz” ve “Alope’nin Odası”. Şimdi yeni bir hikaye kitabı hazırlıyorum.
Sizin gibi olmak isteyen gençlere ne önerirsiniz?
Aslında onlara hiçbir şey söylemeyeceğim. Sadece çok basit bir şey söyleyeceğim. İnsan bu kadar işi, çok severek yapabilir ancak. Ayrıca hayatta risk almasını bilmeli. Ben her fırça darbesinde hayatımı riske ediyorum. İnsan bunu göze alamıyorsa, tavsiyeyle yapılacak işler değil. “Aman çocuklar bunu şöyle yapın, aman şurada şöyle olsun”la olmaz. Zaten bu şekilde olmayı da sevmiyorum ben. Eğer bir insan gerçekten bir şeyler öğrenip yapmak istiyorsa, gelir asistanlık yapar, on yıl hiç sesi çıkmadan çalışır. Tuvalini taşır, boyasını taşır, yani her noktasına emek verir. İşte bu yüzden; sevmeden, gerçekten istemeden yapılmaz bu işler. Bunun için de kalkıp bir kişiye “sen bunu şöyle yap” demem. İnsanın içinden gelen bir şey bu.
Tabii ki, bir çok insan bu tip, ya da değişik, bir çok şey yapmak istiyor. Hevesleniyor; şarkıcı olmak istiyor, hevesleniyor ressam olmak istiyor, hevesleniyor filmde oynamak istiyor. E.. basında bu tip olayları süsleyip abarttıkça insanların ilgisi daha fazla oluyor. Ama tüm bu işler özveri ister, çok çalışmak ister. Herkes dışarıda top oynarken, gitar çalabilmektir zor olan.
Bir çok kitap var okunması gereken, yüz binlerce resim. Akademiden mezun olursun, ressam olursun, yok böyle bir şey. Çok çalışmak, çok emek vermek gerekir. Yani arka tarafı da var bu işlerin. Bakmasını bilmiyorsan, istediğin kadar oku. Okumasını, görmesini bilmiyorsan, satır aralarını okuyamıyorsan; ne kadar okursan oku, bir adım daha ileri gidemezsin.
Kendinizi nasıl tanımlarsınız? Nasıl tarif edersiniz?
O kadar zor ki insanın kendini anlatması. En zor soru; şu anlamda çok zor: İnsan kendini tanımadığı zaman buluyor kendini, belki de. İnsan hakikaten tanımıyor kendini. Burada ben şuyum, buyum anlamında bir tanımamazlık değil anlatmak istediğim.
Tanımak çok zor bir şey çünkü, zaten kendini sınırlandırmıyorsun. Yarın belki başka bir şey olacaksın. Durmadan değişiyorsun, her gün bir şeyler katıp duruyorsun kendine. Bugünkü Mehmet ile yarınki Mehmet farklı.
Bir cümlede kendim için ne diyebilirim dersen; iyi niyetini hiç kaybetmeyen, devamlı çabalayan bir adam olarak görüyorum kendimi. Nereye gittiğini bilmeyen, nereye gideceğini kestiremeyen uğraşlar sonucunda, ne kestireceğini ve karşılığını beklemeyen bir insan.
Hayata nasıl bakıyorsunuz? Hayata bakış açınız nasıl?
İnsan iç sesine kulak verdiği zaman, zaten bazı şeylerden arınıyor ve bazı yollara sapıyor. O yolları insan bazen kendi yarattığını sanıyor, ama o yollar insanın içinde küçük yaşlardan beri var ve de o yollara eğilim gerçekleştiriyor. Yani, içinde müzik yapmak varsa, notalar sesler çıkarıyorsan müzik yapıyorsun. Ya da içinden bir şeyler geçiyorsa yazıya döküyorsun. Bir şeyler karalıyorsan resim yapıyorsun. Bunların hepsi bir bütün zaten. Hangi maddeyi ya da aracı kullandığın benim için ikinci planda. Ben hepsini aynı bütünlükte görüyorum, çünkü ben hepsine aynı mesafede duran biriyim. Bu yüzden, çok yönlülük ifadesini bile tam algılamıyorum, bu benim doğal halim çünkü. Her şey hayatın içinden ve doğal bir süreçten geliyor.
Mesleğiniz olarak hangisini söylemeliyiz? Yaptığınız çalışmalar içinde sizin, özellikle ön planda tuttuğunuz, mesleğim dediğiniz var mı?
Meslek olarak değil de yaptığım, uğraştığım çalışmalarımdan daha çok yatkın olduğum uğraşlar diyebiliriz. Mesela, çok çalıştığım alanlardan biri; aslında çok az kişi bilir, sinema tarihçisi deseniz yanlış olmaz. Sinemanın doğuşundan bugüne kadar her şeyiyle ilgilenmiş biriyim. Sinema tarihiyle ilgili en küçük nokta bile kafamda yerli yerinde oturmuş bir biçimde. Tabii bu sadece bir bilgi yüklemesi şeklinde değil; aralarındaki ilişkileri anlatabilecek, nedenselliklerden bile söz edebilecek şekilde. Yani boş ya da sonradan yükleme yapılmış gibi değil.
Sinema ilginiz ne zamandan beri var?
On yaşından beri bu konuyla ilgiliyim ve çalışıyorum. Notlar alıyorum, ders çalışır gibi okuyorum, çalışıyorum. Dergi çıkardığım zamanlarda; senaryolar bastım, kitaplar bastım, film kritikleri yazdım zamanında. Yani sinemayla ilgili başka çalışmalarda yaptım. Sinemayla ilgili oyunculuk yaptım, jürilerde bulundum, küçük çapta da olsa zor bulunanlardan bir arşivim var.
Bütün bu çalışmalarımı tabii laf olsun diye yapmıyorum. Çalışmalarım bir şekilde sergi, albüm, film, kitap haline dönüşüyor. Ben çalışmayı ve üretmeyi seviyorum ve takip etmeyi de seviyorum. Çünkü benim pencerem büyüyen bir pencere. Sadece kendi çalışmalarıyla övünen bir insan değilim.
Sheaksper’in sevdiğim bir cümlesi var. “Neyin sırası gelmişse onun gelmiştir” Yani bazı şeyler hazırlanıyor ve ortaya çıkıyor. Bu ortaya çıkışı siz sağlamışsınızdır tabii, ama zaman içinde “çıkabilirim ortaya” diyor ve çıkıyor. Bazen şu tarihte sergi açabilirim diyorsunuz, belki daha önce oluyor, belki daha sonra.
Yaptığınız çalışmalarda özellikle anlatmak istediğiniz bir şey var mı? Yoksa o an ne düşünüyorsanız, o anki duygularınız ne ise onu mu yansıtıyorsunuz?
Özellikle bir şey anlatayım diye bir meselem yok. Ama her mesele her şeyin içinde benim için. Hatta öyle çok belirgin bir hale getirmek yerine, insanların hoşuna gidebilecek şeyler yapmaya, sunmaya çalışıyorum. Yani onların içinde her şey var ve benim sesim bir şekilde ulaşmıştır. Önemli olan paylaşmaktır. İlle de bir şeyi vurgulamak değil; sadece kötülükleri, iyilikleri göstermek değil, yapılan şeyden herkesin parçalar almasıdır.
Resmin bir yolculuğu var. İstediklerimi çiziyorum. Yaptığım her resim benim beslendiğim sinema, edebiyat ve müziğin etkisini taşıyor. Bazıları tanıdıklarım, yakın arkadaşlarım. Benim konuşma biçimlerinden biri, resim.
Örneğin; çok fazla tanınıp bilinmeden bile yurt dışından, kilometrelerce öteden bir insanın gelip bir tabloma bakıp bir şeyler bulması. Tıpkı İspanyol müziğinin bir çok toplumu hareketlendirecek ritme sahip olması gibi, budur işte önemli olan.
Güreli, çalışmalarının çoğunu küçük odası, ama kocaman dünyasında, tahta penceresinden bakarak; kitapları, resimleri, müzikleri arasında yalnız ama kalabalık hazırlıyor. Güreli ile sohbet yolculuğumuz ileri bir tarihte tekrar gerçekleşecek. Bu kadar fazla özellik karşısında bir sohbette bitiremiyoruz; çalışmaları, konuları, projeleri, hayatı….
Röportaj:Filiz NEBİOĞULLARI
10/04/05