Sonbaharda İstanbul, "Filmekimi"yle Güzel!
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenecek olan Filmekimi ile sinemanın kalbi yine Beyoğlu`nda atacak. Eğitimin yanı sıra kültür ve sanat alanındaki katkılarını sürdüren Aydın Doğan Vakfı`nın desteğiyle gerçekleştirilecek olan Filmekimi, 30 Eylül-6 Ekim tarihleri arasında, yine Emek Sineması`nda...

Beyoğlu Emek Sineması’nda 7 gün boyunca, 19 filmin gösterileceği Filmekimi’nin programında, 2005 yılının en çok ses getiren filmleri, Türkiye’de daha sonra vizyona girecek ve merakla beklenen filmlerin ilk gösterimleri, Berlin ve Cannes gibi önemli film festivallerinde gösterilen 2005 yapımı filmlerden seçmeler ve ödüllü filmler yer alıyor.

FACTOTUM
Yönetmen: Bent Hamer
Oyuncular: Matt Dillon, Lili Taylor, Fisher Stevens
ABD-Norveç, 2005
35 mm. / Renkli / 94’ / İngilizce; Türkçe altyazılı

2004 İstanbul Film Festivali’nde gösterilen Salmer fra kjøkkenet / Mutfak Hikâyeleri’ nin yönetmeni Bent Hamer ve birçok Jim Jarmusch filminin yapımcılığını üstlenen senaryo yazarı Jim Stark’tan eğlenceli, dokunaklı ve şiirsel bir film. Kült yazar Charles Bukowski’nin 1975 yılında yazdığı aynı adlı romandan uyarlanan ve 2005 Cannes Film Festivali’nin “Yönetmenlerin On Beş Günü” bölümünde gösterilen Factotum, “Amerikan rüyası”nın her parçasını reddederek de olsa hayatı dibine kadar yaşamaya kararlı bir adamın öyküsü.

Henry “Hank” Chinaski, fabrikalarda, depolarda çalışarak hayatını sürdürmeye çalışır. Tek derdi, hayatta en sevdiği şeyleri yapmaktır; yani içmek, at yarışı oynamak, kendisi gibi amaçsız kadınlarla yatıp kalkmak ve en önemlisi, kimsenin yayınlamak istemediği kısa öyküler yazmak. Tipik bir günü, öğlenleri bira, geceleri viski ve sabahları kusmadan ibarettir. Hiçbir işte tutunamaz, dökük, pespaye evlerde kalır, bir barda tanıştığı Jan’e takılır, ondan ayrılır, birkaç anlamsız iş macerasından sonra bu kez Laura ile tanışır, ama bu da sürmez. Çizgisel ve düz bir anlatımdan ziyade kısa anekdotlardan oluşan Factotum, hayatının bir şiir gibi olması için her şeyini tehlikeye atmaktan çekinmeyen bir yazarın karamsarca komik, arada sırada melankolik öyküsüdür. Belki de bu adamı en iyi anlatan, yine Bukowski’nin kendi sözleri: “Bazıları asla delirip kendini kaybetmez. Kimbilir bu insanların ne korkunç hayatları vardır!”