Sonbaharda İstanbul, "Filmekimi"yle Güzel!
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenecek olan Filmekimi ile sinemanın kalbi yine Beyoğlu`nda atacak. Eğitimin yanı sıra kültür ve sanat alanındaki katkılarını sürdüren Aydın Doğan Vakfı`nın desteğiyle gerçekleştirilecek olan Filmekimi, 30 Eylül-6 Ekim tarihleri arasında, yine Emek Sineması`nda...

Beyoğlu Emek Sineması’nda 7 gün boyunca, 19 filmin gösterileceği Filmekimi’nin programında, 2005 yılının en çok ses getiren filmleri, Türkiye’de daha sonra vizyona girecek ve merakla beklenen filmlerin ilk gösterimleri, Berlin ve Cannes gibi önemli film festivallerinde gösterilen 2005 yapımı filmlerden seçmeler ve ödüllü filmler yer alıyor.

MANDERLAY
Yönetmen: Lars von Trier
Oyuncular: Bryce Dallas Howard, Isaach de Bankolé, Danny Glover, Willem Dafoe
Danimarka-İsveç-Hollanda, 2005
35 mm. / Renkli / 139’ / İngilizce; Türkçe altyazılı

ABD’nin ahlaki ve tarihi temellerini inceleyen, Dogville ile başlayıp Washington ile sonlanacak olan “ABD - Fırsatlar Ülkesi” üçlemesinin bu ikinci filminde Lars von Trier, kendine özgü tarzıyla sinema ve tiyatroyu karıştırarak her şeyi bir adım daha çılgınlığa doğru götürüyor. 2005 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’ye aday gösterilen Manderlay’de, Grace rolünde bu kez Nicole Kidman yerine Bryce Dallas Howard var; James Caan’ın rolünü ise Willem Dafoe üstlenmiş. Öykü, ilk filmde olduğu gibi John Hurt’ün sesinden anlatılıyor. Filmde rol alan diğer tanınmış yüzler arasında Chloë Sevigny, Udo Kier, Jean-Marc Barr ve Lauren Bacall sayılabilir.

Manderlay, Amerika’nın güneyinde bir yerlerdeki ıssız topraklarda bulunan Manderlay çiftliğinin tuhaf ve rahatsız edici öyküsünü anlatıyor. Grace ve babası, yerleşecek uygun bir yer bulmak üzere Dogville kasabasından güneye doğru yola çıktıklarında takvimler 1933 yılını gösteriyordu. Tesadüfen, Alabama eyaletinde, Manderlay adında bir çiftlik köyünde dururlar. Grace, kapısı zincirli bu köyün içinde, kölelik tam yetmiş yıl önce kaldırılmamış gibi yaşayan beyaz sahipler ve zenci kölelerle karşılaşır. Babası, başkalarının işine karışmamasını tavsiye etse de Grace, kendi gibilerin elinde eziyet çeken kölelere bir vicdan borcu olduğunu düşünür ve bu kasabayı özgürleştirerek ilk hasatlarına kadar burada kalmaya karar verir.