Aile yadigârı bir köşkte bir düğün hazırlığı ve o düğün telaşının cereyan ettiği bir mutfak… Gelin, gelinin annesi, anneannesi, en yakın arkadaşı; damadın annesi, damadın ablası, evin emektar yardımcısı ve düğün gecesi için ayarlanmış bir yardımcı kız… Herkes, az sonra başlaması planlanan düğün için hummalı bir hazırlık içinde... Herhangi bir evde, herhangi bir ailenin yaşayabileceği, herhangi bir düğün telaşı bu. Her iki ailenin de sırlarını duyulmaya başlandığı mutfak; yıllardır görülmemiş hesapların açıldığı bir mekâna dönüşür. Anne ve kız, anneanne ve anne, damadın annesi ve ablası kendi hikâyelerini anlattıkça, birbirleriyle ama aslında kendileriyle, “kim oldukları” gerçeğiyle yüzleşirler.
Büyük özen gösterilerek yetiştirilmiş bir genç kız olan Duygu, Duygu’nun eğitimli ve modern annesi Ahsen, Duygu’nun İstanbul hanımefendisi anneannesi Saffet, ailenin 30 yıllık emektarı, herkesin sığındığı en güvenli liman Şerbet, damadın her fırsatta kız tarafını iğneleyen annesi Neriman, Neriman’ın ilk evliliğinden doğma, damadın üvey ablası Nazife, Duygu’nun tüm çocukluğunu bir arada geçirdiği en yakın arkadaşı, özgür ruhlu Pelin ve düğün günü için tutulmuş bir yardımcı kız…
Hiçbirinin, birbirinden farkı yoktur aslında. Hepsi bir sebeple “mağdur” ve bir başka sebeple “fail”dirler. Sekiz kadının her biri, birer kurbandır. İçinde yaşadıkları eril dünyayla baş edebilmek için buldukları tek yol, aynı eril sistemin bir parçası olmaktır.
Başlangıçta daha geleneksel bir yapıya sahip olan damat tarafıyla, İstanbullu kız tarafının arasındaki sosyal statü farkından kaynaklanıyormuş gibi görünen ufak pürüzler, giderek kökleri çok daha derinde bir duruma; erkeklerin dünyasında “kadın” olma durumuna işaret eder.
- Yorumlar ve Derecelendirmeler
- Herhangi bir yorum yapılmadı ilk yorumlayan siz olun...