GILLES MARTIN-CHAUFFIER (yazar, gazeteci, Paris Match dergisi yazı işleri müdürü)
“AVRUPA TÜRKİYE’SİZ OLUŞTURULAMAZ” “Avrupa’yı etkilemek için Türkiye’nin kullanması gereken kanıtlar”
Yazar ve Paris Match dergisi yazı işleri müdürü GILLES MARTIN-CHAUFFIER, " Le Roman de Constantinople (Istanbul’un Romanı)" adlı kitabı üzerine bir konferans vermek üzere İstanbul’da.
Türkiye Avrupa Birliği’ne girecek mi? Yunanistan’ın mı yoksa İran’ın mı komşusudur? Otoriter Müslüman bir ulus mu veya laik ve demokratik bir ülke midir? Bunlar tartışılmaya devam ediyor. Ama bir gerçek apaçık ortada: İki bin yıldan beri, adı Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu ya da Osmanlı İmparatorluğu iken, bu ülkenin eski başkenti, kimilerine göre Asya’nın bir uzantısı olan Avrupa anakarasının yazgılarının tam ortasında yer almakta.
Roman yazarı Gilles Martin-Chauffier “Kokuşmuşlar” adlı yapıtıyla 1998 Interallié ödülünü, “Susun, Yalan Söyleniyor” ile 2002 Liseliler Renaudot ödülünü almıştır. Rocher Yayınevi tarafından yayınlanan “İstanbul’un Romanı” Akdeniz 2005 ve Renaudot 2005 ödüllerine layık bulunmuştur. Kendisi aynı zamanda Fransız Paris-Match dergisinin yazı işleri müdürüdür.
“İstanbul’un Romanı” ile ilgili yayıncının tanıtma yazısından alıntı: “…Hun, Pers, Arap ya da Tatar akınları onun surlarına çarparak kırıldı. Hristiyanlık onun sayesinde, anakarayı manastırlarıyla donatarak ve düşünsel varlığını güven altına alarak, varlığını sürdürdü. Bununla birlikte Konstantinopolis yalnızca bir kale değildi. Öncelikle bir üniversite ve bir şenlikti o. Zevk ve eğlenceye dalmış çok büyük bir anakent olarak kültür, sanat ve modaya binbir yenilik getirmişti. Merovenjlerin küflenmiş ıssızlıklarında tembellik ettikleri bir zamanda, orada Eflatun ve dans, Aristo ve parfümcülük okutuluyordu. Bir Binbir Gece Masalları kenti olan Basileuslar ve saraylıların başkenti, gelecek uygarlığımızı icat ediyordu. Ansiklopedik bir tarih kitabı değil “İstanbul’un Romanı”. Bu kentler kentinin geçmişte nasıl olduğunun duygusunu veren yerler, kişiler, bayramlar ve yaşanan dramları hatırlatmak istiyor yalnızca. İmparatoriçeliğe dek yükselen fahişe Théodora’nın taç giyme töreninden Muhteşem Süleyman’ın çok güzel vezirine karşı duyduğu tutkuya; oğlunun gözlerini oyduran imparatoriçe Eirene’den on dokuz erkek kardeşini öldürten III. Mehmet’in tahta çıkışına dek, kana bulanmalardan şatafatlı törenlere, acımasız tasfiyelerden ustaca düzenlenmiş saray entrikalarına gidip geliyor insan. Hem bir kara roman hem de fotoroman olan bu kitap, gülünç ve acımasız bir gezintidir İstanbul kentinin tarihinde. Bizim tarihimizde yani…”