Pi ARTWORKS genç sanatçılarından Emel Akın 14 Mart tarihinden itibaren yeni işleri ile sanat severler karşısında. Dante’nin İlahi Komedyasını çıkış noktası olarak alan serginin ismi:
“Lasciate Ogni Speranza, Voi Ch’entrate.” (Cehennem Kapısı)
Cehennem Kapısı olarak hitap edebileceğimiz sergi ana hatlarıyla insan oluş, varoluşun saçmalığı, anlamı-anlamsızlığı, ‘insanın fırlatılıp atılmışlığı’, insanın trajik yazgısı, varlık-hiçlik, doğum-ölüm döngüsü gibi düşünceleri sorguluyor.
Ana rahmindeki cenin imgesinde ve Dante’nin cehennem kapısındaki sözleri eşliğinde izleyiciye sunuluyor.
Tamamı gravür işlerden oluşan bu sergiyi 10 Nisan tarihine kadar Ortaköy Pi Artworks Çağdaş Sanat Merkezi galeri alanında izleyebilirsiniz.
EMEL AKIN’IN İŞLERİ VE YENİ SERGİSİ İLE İLGİLİ YORUMU:
“Lasciate Ogni Speranza, Voi Ch’entrate.” Dante’nin ‘İlahi Komedya’sında Cehennem bölümünde cehennem kapısının üzerinde Latince şu sözler yazar: “Lasciate ogni speranza, voi ch’entrate.” (Buraya kim girerse umudu geride bıraksın.). Doğacak insan için ne güzel, ne ironik bir karşılama! Zira doğmak, yaşamaya başlamak, can bulmak bir anlamda insanın varoluş sürecinde o bildik sona, ölüme, yok oluşa giden yoldaki ilk adımları atmak demektir. Doğumun beraberinde ölümü de getirmesi, varoluşun yok oluşla birlikte anılması, varoluşun saçmalığı üzerine bir dizi düşünceyi çağrıştırır. Bu düşünceler aynı zamanda umut-umutsuzluk, başlangıç-bitiş, yeşerme-çürüme, varlık-hiçlik gibi çatışma ve gerilimi içinde barındırır. Ana rahmine düşüşle başlayan insanın varoluş serüveni; ana rahminin mezara, yaşama açılan kapının cehennem kapısına benzetilmesi gibi metaforlarla anlatılırken, insanın trajik yazgısı hatırlanır: İnsanın ‘fırlatılıp atılmışlığı’, doğuştan mahkum olduğu yalnızlık, korku, kaygı, umutsuzluk, acı, seçim özgürlüğünün olmadığı bir oluş-varlık kazanma, acının hakim yaşama açılan kapı, yaşam deneyiminin cehennem hayatına benzetilmesi gibi kötümser düşüncelerle, insanın varoluşu ‘hiçlik’ boyutunda sorgulanır.
Aslına bakılırsa, sergilenen yapıtlara kaynak oluşturan, yön veren ve beni derinden etkileyen bütün bu düşünceler, tarih boyuna insanlığın, onu bir gölge gibi takip eden, peşini bir türlü bırakmayan kabusu; en eski çağlardan günümüze düşünürlerin ve sanatçıların üzerinde kafa yorduğu, eserler ürettiği, düşünce akımlarına konu olmuş, insana oldukça tanıdık, çok eski ve her zaman için mevcut meseleleri olagelmiştir. Sophokles’in trajedilerinden, Tevrat’ta Eyüp’ün yakarışlarına; Kierkegaard’dan Heidegger’e; Dostoyevski, Beckett ve Kafka’ya ve daha nicelerine bu düşüncelerin izleri sürülür. Sophokles’in ‘Oidipus Kolonos’ta’ trajedisinde koro şöyle seslenir: “Hiç doğmamış olmak yazgının en güzeli; ona en çok yakışan da dünyaya gelir gelmez hemen dönmek, gene eski yerimize dönmektir.” Tevrat’ta Eyüp Tanrı’ya başkaldırır ve yakarır: “Doğmuş olduğum gün yok olsun! Rahimde bir erkek peyda oldu diyen gece de yok olsun.” “Ben niçin doğunca ölmedim, rahimden çıkınca son soluğumu vermedim.” “Kederliye niçin ışık verilir, canları acı olanlara hayat.” “Çünkü korktuğum şey başıma geliyor, ve yıldığım şey üzerime geliyor.” “Kaygısız değilim ve sükunda değilim, ve rahat değilim; Ancak sıkıntı geliyor.”
Sergideki yapıtlarda ana hatlarıyla insan oluş, varoluşun saçmalığı, anlamı-anlamsızlığı, ‘insanın fırlatılıp atılmışlığı’, insanın trajik yazgısı, varlık-hiçlik, doğum-ölüm döngüsü gibi düşünceler, ana rahmindeki cenin imgesinde ve Dante’nin cehennem kapısındaki sözleri eşliğinde sunuluyor.