For English Scroll Down
BASIN BÜLTENİ 14.05.2024
Sergi Adı / Name: KADININ ADI VAR / WOMAN HAS A NAME
Açılış / Opening: 14 Mayıs / May 2024 / 16:00-20:00
Sergi Süresi: 14.05.2024 – 30.06.2024
‘KADININ ADI VAR’
G-art Galeri, ‘Kadının Adı Var’ başlıklı karma sergiyi
duyurmaktan mutluluk duyar.
Kadın, kendi bedeni üzerinde özgürlük sahibi olamayan.
Kadın, sesleri ve sözleri duyulamayan.
Kadın, seyirlik obje.
Kadın, arzu nesnesi.
Kadın, tarih yazımının ve yorumunun dışında tutulan.
Ve işte kadınlar… Erkek egemenliğini sorgulayan, kadınların tarihsel süreçlerdeki etkin
rolünün görülmesini kendine amaç edinen, toplumsal cinsiyet kalıplarını tespit edip
dönüştürmeye çalışan, ataerkil sistemle ve sıklıkla iç içe olduğu kapitalizmle de
mücadele eden, çeşitliliği ve eşitliği savunan kadınlar. İpek Duben, Azade Köker,
Nancy Atakan, Suzy H. Levy, Dilara Akay, Gönül Nuhoğlu. Bunlar, dünyanın insan
iradesiyle, kolektif ifade ile değişebileceğine dair inançları yüksek kadınlar. Ve bir
dönemin özgürlük arayışındaki parlak kadınlarından Duygu Asena vasıtasıyla ‘Kadının
Adı Var’ ve olsun diye gözünü budaktan sakınmayan bir çok kadın var.
Bu sergide bir araya gelen sanatçılar ve eserleri arasındaki anlam örgüsü, yıllar içinde
oluşturdukları sanat pratiklerinde yankı bulan, kadın kimliğini tanımlayan kodları
belirleyen gelenek ve modernite anlayışları, cinsiyet- beden ve kimlik stereotipleri, aile
hafızaları, kadına yönelik şiddet, yasaklar ve haklar üzerine güncelliğini hiçbir zaman
yitirmeyen temalardaki üretimleri üzerine kurulu. Farkındalık yaratmaya çalışan, sınırları
bulanıklaştıran, bazen yakından ve kişisel, altı çizilen gerçeklikler ve hem cinsiyet
açısından hem de kim olduğumuza dair varoluşsal sorgular…
80’lerden beri toplumun içindeki yaralardan, problemlerden, kendi hayatımıza
yansımalarından ilham alıyor İpek Duben. Hafızalarda kalan 3 kült eser serisi ‘Şerife’,
‘Love Book’ ve ‘Love Game’. Kendi tabiriyle Türkiye toplumunun damarı olan
toplumsal kimlik ve cinsiyet, kadına şiddet, ötekileştirme, önyargı, göç ve hafızayla
ilişkili konuları ele alıyor. Her gün binlercesi yaşanan bu olayların görünmezliğini ortadan
kaldırarak izleyiciye yaşattığı deneyimlerle, kadına dair olanı toplumsal algıdan
çıkartmaya uğraşıyor. Bu sergide tehlikeli bir oyunun ortasında kalacak, çarkı çevirecek
ve katilinizi kendiniz seçeceksiniz.
Azade Köker’in 2000’lerin başında Ankara Altınpark’ daki “Tutku” adlı heykeli
“ahlaksız” bulunduğu için yerinden sökülmesinden bu güne çok şey değişmedi. Hala
konular ne yazık ki güncelliğini korumaya devam ediyor. Kimlik, aidiyet, doğa, kent,
savaş, göç gibi konular birbirinden ayrı konular değil. Hepsi birbirine bağlı. Ve günün
sonunda bundan hep en çok etkilenen kadınlar. Bu strüktürel bir olgu. Katmanlar
şeklinde gelişe gelişe şekil alan bir oluşum. Azade Köker’in sergideki çalışmaları
yanılsama ve gerçeklik üzerine sorular sorar; yaşam döngüsü̈, yeniden doğuş̧ ve dişil
enerjinin üretkenliği gibi temaların arasında dolanır. Bu dünyanın anlatımında geveze bir
yakınma yoktur; sanatın gücü budur, bizi biraz sarsar ve kendimize geliriz.
Ve sorar sanatçı: “Dünya ve yaşamın doğuşuna kaynaklık eden güçte bir dişil enerji
nasıl oluyor da toplumsal düzende kayboluyor? Onu susturup sınırlandıran ve edilgen
kılan nedir?”
‘Bir kadının adı eseri görünene kadar şüphe uyandır’. Bu ifadeleri mektuplarında itiraf
ediyor Artemisia Gentileschi 1600’lü yıllarda. Kadının sanatta tarihsel olarak ikincil bir
kimlik olarak kabul edildiğinin üzerinden çok uzun zaman geçti ancak hala dünyada
müzelere girebilen, büyük koleksiyonlarda yer alabilen kadın sanatçı istatistiklerine şöyle
bir göz gezdirilmesi iyi olur. Nancy Atakan kadın sanatçıların, sanatsal bir varlık
gösterebilmek için bir tür bukalemun gibi ortama uyması; kadın kimliğini yok sayması;
erkeklerin dünyasında, erkeklerin ölçüleriyle belirlenen sanatsal üretime öykünmesinin
sanatın doğasında var olan özgür irade ve yaratıcılıkla çeliştiğini düşünüyor ve resmi
reddediyor. Farklı sanatsal mecralar arayışına giriyor. Erkek diliyle değil, kendi özgün
dilini yaratarak geliştirdiği alanlara şahit oluyoruz bu sergide.
“Doğa ve kadın, hep bu ikisini temel aldım çalışmalarımda. İkisi de üretken” diyor Suzy
Hug Levy. Var olmayı borçlu olduğumuz doğayla zıtlaşıp durmamız, onda sanatsal bir
tepkiye yol açıyor. Suzy Hug Levy’nin kendine özgü bir evreni ve bu evreni ifade eden
özel bir dili var. Doğada insan müdahalesiyle sistemin dışına çıkarılmış olan bir çok şey,
sanatçı müdahalesiyle tinsel dünyanın sistemine girmiş. Tedirgin. Dünyanın yaşadıkları
karşısında aldığı yaradan ve en çok etkilenenlerin kadınlar ve çocuklar olmasından.
Bilinemez bir karanlığa sürükleniyor olmaktan. Sergideki tellerden yeni bir beden gibi
ördüğü kadınlar ve kadına ait olanlar…Hep daha güçlü, daha dayanıklı, daha az kırılgan
olabilmeleri, daha az yaralanabilmeleri için yeniden tasarlanan, en küçük hücrelerine
kadar el değmiş, nazikçe, önem verilerek yeniden yapılmışlar ve yeni bir varlık
kazanmışlar.
Dilara Akay, toplumsal olarak kadına mal edilen rollerin araçlarını, kadını güçlendirmek
üzere sanatsal konuyla gündeme getiriyor. Gözleme saçlarından kadın sembolleri
bunlardan biri. Sergideki bir başka heykeli bize dil çıkarıyor. ‘Kendi ailemden başlayarak
coğrafyamızda tarihsel olarak susturulan kadınları dile getirmek istedim’ diyor sanatçı.
Oyuncu bir başkaldırı ve tehdit var. Hindu Tanrıçası Kali, Rolling Stones, Einstein gibi.
‘Erkekler kadınları seyretmekte, kadınlar ise seyredilişlerini seyretmektedir’ der John
Berger’ Görme Biçimleri kitabında. Gönül Nuhoğlu’nun eserleri, görünürlüğün sıklıkla
kırılganlıkla eşdeğer tutulduğu bir çağda, gerçekten ‘görmek’ ve ‘görülmek’
kavramlarının ne anlama geldiği üzerine bir duraksama ve yeniden değerlendirme
yaşatır “...Silaha, fiziksel şiddete, maddi kısıtlamalara ihtiyaç̧ yoktur. Yalnızca bir bakış.
Gözetleyen bir bakış ve bakısın ağırlığını üzerinde hisseden herkes, bakışı öyle
içselleştirir ki, sonunda kendini gözleme noktasına varır; böylece herkes kendi üzerinde
ve kendine karsı bu gözetlemeyi işletecektir. İzlenen ‘iktidarı’ tarafından teslim alınır,
başka bir deyişle herkes “gözaltına” alınır. iktidarın organı olarak ‘GÖZ’ özgürlüğü tehdit
etmeye devam etmektedir.”
Sergi 14 Mayıs-30 Haziran 2024 tarihleri arasında Çukurcuma’daki G-art Galeri’de
11:00-19:00 saatleri arasında gezilebilir.