Tepelerin tepesi Çamlıca tepesi
İnsanları çeker gizemli cazibesi
Bulunur mu onun gibi cazibelisi
Sevinçle dolar âdemin heybesi
Arşınladım İstanbul’un tepelerini
Tırmanıp çıktım Çamlıca zirvesini
Seyrettim güneşin gizemli batışını
Ah o an görmeliydiniz kalp atışımı
Hayran kaldım o ressamın nakşına
İnan büyülendim renk cümbüşüne
Görseydiniz damardaki kan akışına
Ne kadar benziyordu suyun akışına
Güneş ufukta asılı bir altın portakal
Dedim ne olursun batma orada kal
Dedi emir kesin ve katidir kalamam
Beni de al dedimse de dedi alamam
Güneş tüm güzelliğiyle battı batacak
Gözlerimden hicranlı yaş aktı akacak
O batarsa acep yüzüme kim bakacak
Desene, âdemoğlu yollarına bakacak
Batışıyla içimde oluştu tuhaf bir hal
Bir tek, benim içimde olmadı bu hal
Gördüm çiçeklerde bile var aynı hal
Allah’tan ki, imdadımıza yetişti hilâl
Güneşin vedasını teselli ediyordu ay
Sanki, gökte asılı kristal avizeydi ay
İstanbul Boğazı sanki gerilen bir yay
Ah doyamadım onun güzelliğine vay
Seyrettim İstanbul’u en geniş açıdan
Sayısızca güzelliği oldu beni şaşırtan
Boğaz Köprüsü sanki gök kuşağından
Her çeşit gemi gelip geçiyor altından
İstanbul Boğazı sanki de cennet ırmağı
Suyu, Cennet yoluna serilmiş yeşil halı
Kulları adeta büyülüyor bu gizemli hali
Beni de büyüledi daha ne söylem gayri
Tek gözü tırmalayan uydu antenleriydi
Adeta ahtapot gibi her yeri sarmışlardı
Buna derler düzelteyim derken bozmak
Bu da tepenin cazibeliğinden olsa gerek
Görüp/duyduklarım doyurdu her zerremi
Eğer doyurmak istersen sen de latifelerini
O zaman hiç durma, değerlendir ilk fırsatı
Bak ömrümüz gelip geçiyor akar su misali