Bouvard`ın avan projesi İstanbul için tamamıyle yeni bir imaj öneriyordu. Fransız mimar İstanbul`un bazı muteber mekanlarında beaux-arts ilkelerini kent dokusuna uygulayarak, düzenlilik, simetri, anıtların meydana çıkarılması ve temaşa alanlarının açılması gibi uygulamalara gitti. Boubard`ın İstanbul`da yeniden planlama alanı olarak seçtiği dört bölgenin (At Meydanı, Beyazıt Meydanı, Galata Köprüsü ve Yeni Cami Meydanı) çizimleri halen mevcuttur.
İstanbul`un modernizasyonu projesi esnasında Bouvard, kent tasarımının bazı temel ilkelerini göz ardı etti: Birincisi, belli başlı bir nazım plan olmadığı için, çizimleri izlenimci eskizlerden öteye geçememiş ve yeniden düzenlenecek mekanlar arasında bağlantılar belirlenmemişti. İkinci olarak, kentin karmaşık topoğrafyası tamamen göz ardı edilmişti ki bu olağanüstü ihmaldir. Zira Bizans ve Osmanlı plancılarının on beş asır boyunca anıtların konumlandırılmasında topoğrafyayı hep gözetmişlerdi. Üçüncüsü, kentin kendine özgü yaşam dokusu hiçbir şekilde dikkate alınmamıştı. Bu konuda Bouvard`ın bakış açısı onu istihdam edenlerinki ile benzerdir: İstanbul`un yerli insanlarının sosyal ve kültürel değerleri önemli değildir. Önemli olan, modern, temiz ve süslü bir kentin yaratılmasıdır.
Hipodrom (At Meydanı)
Osmanlı dönemi boyunca Bizans`ın Hippodrom`u (At Meydanı), törensel bir mekan olarak kullanılmadıysa da hep açık bir alan olarak kalmıştı. İstanbul`da 19. yüzyıl ikinci yarısında yaygınlaşan eski çağ merakı sırasında At Meydanı çok ilgi çekmişti. 1856`da Yılanlı Sütun ve Dikilitaş`ın temellerinde kazılar yapan İngiliz arkeologları, At Meydanı`nın orijinal seviyesini tespit ettiler. Bundan sonra At Meydanı`ndaki büyük alanı düzenleme yönünde birkaç çaba görüldü, ancak pek başarılı olunamadı. 28 Ekim 1890`da La Turquie gazetesi, At Meydanı`nda bir umumi park tesis etmek ve parkın iki ucunda görkemli birer köşk yapmak projesinden bahsetti, ancak proje hiçbir zaman gerçekleşmedi. 1899`da Alman İmparatoru II. Kaiser Wilhelm kente bir çeşme (Alman Çeşmesi) bağışladı, bu çeşme meydanın kuzey ucuna yerleştirildi ve çevresi döşendi.
Bouvard`ın projesine göre At Meydanı orijinal seviyesine indirilecekti. Tabanından, simetrik inşa
Resim2: Bouvard`ın Beyazıt Meydanı Projesi-1902) edilecek birkaç merdivenle cadde seviyesine ulaşılacaktı. Meydanın Divayolu`na kavuşan kuzey ucunda, bir merdivenin iki tarafında yer alacak iki sütun arasından, meydana anıtsal bir giriş düşünülmüştü. Bu arada Kaiser Eilhelm`in çeşmesi göz ardı ediliyordu.
At Meydanı`ndaki bir park yapılması konusundaki 1890 tarihli teklif, Bouvard`ın tasarımında tekrar gündeme geliyordu. Dikilitaş, Yılanlı Sütun ve Örme Sütun`un sıralandığı spina simetriyi sağlıyor ve meydana hafifçe Paris, hatta Concorde Meydanı havası veriyordu. Meydanın iki tarafında yükseltişmiş bir kaldırım boyunca ekilecek ağaçlar meydana zarif bir sınır çiziyordu.
At Meydanı çevresindeki imar edilmiş alanın düzenlenmesi çok daha karmaşık bir meseleydi, zira burada 1616 tarihinde inşa edilmiş Sultanahmet Külliyesi yer alıyordu ve hiçbir şekilde değiştirilemezdi. Gene de Bouvard büyük bir vurdumduymazlıkla Sultanahmet Külliyesi`nin medresesinin yıkılmasına, kuzeyde kalan bahçesinin ve bahçe duvarının yok edilmesini, böylelikle At Meydanı`nın uzun cephesini dik açıyla kesen hattın vurgulanmasını sağlamayı önerdi. Caminin avlusunda tipik bir küçük Fransız bahçesi yaratılacak, avlunun ortasındaki kubbeli çeşme, üstü açık heykelvari bir yapı ile değiştirilecekti.
At Meydanı`nın batısındaki 16. yüzyıl yapısı İbrahim Paşa Sarayı da yıkılacak ve yerine bir "préfecture de la Police" (Polis Müdürlüğü) yapılacaktı. Bu dev bina At Meydanı`nı boydan boya kaplayacak , E harfi biçiminde, yaklaşık 480 metre uzunluğunda olacak, ölçek ve plan itibariyle Bouvard`ın Paris`teki şaheseri Sanayi Sarayı`na benzeyecekti. Binanın batıya bakan, At Meydanı`na paralel, kuzey-güney ekseninde yeni açılacak bir caddeye nazır avlularında da bahçeler planlanmıştı.
Çiziminin sol alt köşesine, Osmanlı Adliye Nezareti olması gereken binanın çatısında bu muhteşem görüntüyü seyreden bir adam resmedilmişti. Aslında Adliye binalarıyla Sultanahmet Cami arasındaki mesafe bu çizimde gösterilen mesafeden çok daha uzaktır; bu da bize mekanı yerinde görmeden fotoğraftan tasarımın yanlışlığı konusunda iyi fikir vermektedir. Aslına bakılırsa, 1868`de açılan Ayasofya Meydanı`nın güneyinde, caminin bahçe duvarlarına kadar uzanan bir mahalle mevcuttu. Bouvard bu mahallenin de yıkılmasını, Resim3: Bouvard`ın Beyazıt Meydanı projesinin kent dokusu üzerine oturtulmuş şekli) bu mekanın Ayasofya
)Meydanı`na katılmasını ve burada bir Fransız bahçesi oluşturulmasını önerdi. Bu bahçe At Meydanı`nın batı tarafında, polis müdürlüğü binalarının kuzeyinde yer alacak bir başka bahçeyle simetrik olacaktı.
Bütün bu tasarımlarda topoğrafya tümüyle göz ardı edilmişti. At Meydanı`nın güneyindeki geniş cadde aslında gerçekleşemezdi, zira Sultanahmet Cami ve At Meydanı yapay bir platform üzerine inşa edilmişlerdi ve bu anıtların güney sınırından itibaren arazi meyilli idi. Bir diğer soru ise bu caddenin nereye çıkacağıydı. Ölçeğine bakılırsa bir ana arter olması gerekiyordu. Caddenin batı kısmı, yani Çemberlitaş`tan At Meydanı`na kadar uzanan bölümü için belli bir anıtsal boyut düşülmesi anlaşılabilirse de, kent dokusunda sahile doğru uzanmasını gerekli kılacak hiçbir çekici unsur yoktu.
Beaux-Arts Plancılığı: Bouvard`ın Bulvarları:
Beyazıt Meydanı
Her ne kadar Bouvard At meydanı projesinde, kentin 20 yüzyıl başlarındaki dokusunun ana hatlarına biraz uymuş ise de, Beyazıt Meydanı`na gelince farklı bir yaklaşım benimsemişti. Meydanın tarihsel olarak belirlenmiş şahsiyetini bir yana bırakıp sıfırdan başlamayı amaçlayan Bouvard, kente yüzyıllarca sahip olmadığı bir unsur kazandırmayı amaçlıyordu: Gerçek bir şehir merkezi.
Beyazıt Meydanı`nın girişinde, Bizans`ın Tauri Forumu`nun bulunduğu alan 1867`de kısmen düzenlenerek, Harbiye Nezareti`nin önünde anıtsal bir açık alan yaratmak istenmişti. Meydanın kuzey sınırını 19. yüzyılın başlarında yapılmış olan Harbiye Nezareti`nin yeni İslamcı üslupta kapısı ve yan taraflarındaki iki köşk oluşturuyordu. Meydanın doğu ve batı sınırları ise 15. yüzyıl yapısı olan Sultan Bayezid Cami ve Medresesi tarafından yaklaşık olarak tayin ediliyordu.
Kaynak: 19. Yüzyıl Osmanlı Başkenti: İstanbul / Zeynep Çelik / Tarih Vakfı Yurt Yayınları / S: 96-100