Çilek kokusundan geçilmez, inciri de Sultanselim. Onlar kalmadı ama, gönül hem kahve, hem de muhabbet isterse, buyrun Arnavutköy`e! Mösyö Asadur, dedesinin dükkanında hizmet veren az sayıda İstanbul esnafından biri olsa gerek. Asadur Zovikoğlu`ya görüşme yapmadan önce, kendisinden kahve alan bir müşterisiydim. Mösyö Asadur`un dükkanı, hep büyülü bir yer gibi gelirdi bana. Loş bir dükkan, vitrinde eski teraziler, kahve zembilleri, insanı hayrete düşüren evladiyelik kahve öğütücüsü. Dedesinin zamanından beri değişmediği aşikar olan dükkan, tarih kokardı. Ne yazık ki "kokardı" diyorum, çünkü 1998 yılının başında bina satılınca, Asadur Zovikoğlu 1920`lerden beri önce dedesinin, sonra babasının, sonra da kendisinin işlettiği dükkanı kapatmak zorunda kaldı. Görüşmemizde, "nerede o eski terbiye?" diyordu, dediği gibi çıktı. Onu artık haketmeyen Arnavutköy semti, Mösyö Asadur`un kavurduğu kahveyi böylece kaybetti.
Görüşmemizden anımsadığım, Mösyö Asadur`un Arnavutköy`ün eski insanlarına olan özlemi. Eski yaşamı o kadar özlemiyordu, çünkü yokluğu ve günlük yaşamın güçlüklerini unutmamıştı. Ama "bir aile" diye nitelediği Arnavutköylüleri unutamıyordu. Bu, dışarıdan bakanların yaşadığı cinsten bir nostalji değil. Semtinin ve semtlilerinin gözünün önünde yok olmasının verdiği derin bir hüzün.
Denizlere Layık
"Eskiden bizim gibi küçük semtlerde kahvecilik yapanlar vardı. Şimdi bir tek ben kaldım. Benim kadar eski Arnavutköylü olmaz" diyen Asadur Zovikoğlu, doğum yılı olan 1924`ten beri "köyümüz" dediği Arnavutköy`den ayrılmamış. Ailesi Erzincan Kemah kökenli. Soyadı, "denizlere layık" anlamında. Mösyö Asadur`un babası Apraham ve dedesi Asadur, , yüzyılın başındaki çalkantılı yıllarda Kemah`ın Pekeriçi köyünden göç ederek, Antalya ve İzmir üzerinden İstanbul`a gelir. Büyükannesiyle babasının ilk eşinin akıbetleri meçhuldur. Bu göç öyküsünü fazla bilmediğini, dedesini tanımadığını, babasının da anlatmadığını söylüyor Asadur Zovikoğlu. Ne büyükannesinin, ne de babasının ilk eşinin isimlerini biliyor.
Müşteriler, `potur şalvarlı deden vardı` derlerdi. Babamla karşılıklı dibek kahvesi döverlermiş. Babam annesinin hiç sözünü etmemiştir. Göçte çıkıp kayıp mı ediyorlar? `Oğlum, ben Pekeriçliyim, köyde şunu yapardık` diye anlatmazdı babam. Kendi köylüleri geldiği zaman, `Aşağı Pekeriç, Yukarı Pekeriç` diye konuşurlardı. Alışveriş yapmak için İstanbul`a geldiklerinde birbirlerine, `Ahmet ağa, Garabet ağa, ben İstanbul`a gidiyorum. Bizim eve dikkat et` derlermiş. `Değil bir erkek, bir yabancı sinek dahi uçamazdı. Buraya geldik, o insanları bulamadık. Biz sözle anlaşırdık, senet yoktu` derdi babam.
Dede Asadur ve baba Apraham, Arnavutköy`de kilisenin yanında bir dükkan tutup, kahvecilik yapmaya başlarlar: Eğinliler nasıl kasap olursa, Kemahlılar da kahveci olur. "Galatasaray`da Kemahlı Derğazaryan vardı. Kahveci Mehmet Efendi`den sonra oydu" diyor Mösyö Asadur. Apraham, bir aracı vasıtasıyla Bilec ik kökenli Takui ile evlenir. 1923`te ablası Peruz, 1924`te Asadur dünyaya gelir. Oğlu doğduğunda, Apraham kırk iki yaşındadır. Mösyö Asadur, babasının çocukları için "bunlar benim torunlarım olacaktı" dediğini anımsıyor.
Canı Gönülden Sarıldım
Rum mektebine yakın olan eski dükkanda, kahve dışında defter, kalem, karamela, bilye ve "kızılderili resimli meşhur İndia cikletleri" satılır. Nüfusu az olan mahallede, az sayıda dükkan bütün gereksinimleri karşılar: "Biz dükkanda kok kömürü, Taşdelen suyu bile sattık". Asadur dükkana yakın ahşap bir evde büyür. Önceleri mangal, sonra soba yakılır. Mangarabardes denilen anaokulundan başlayarak önce Arnavutköy, sonra Ortaköy ve Beşiktaş`ta okur: "Ana sınıfında yemeklerimizi sefertasında götürürdük. Okulda özel olarak ısıtma yeri vardı." 1946`da, savaş yıllarının sonunda, Karaköy`de liseyi bitirir:
O sene bir kanun çıkmıştı, liseyi bitirenler yedeksubay oluyordu. `Gidelim, belki kanun değişir` dedik. Benim emsalim 46 ay askerlik yapmıştır harp yıllarında.
Yedeksubay olarak askerliğini Erzurum`da yapar. Döndüğünde, babasıyla dükkanda "hizmet vermeye" devam eder. Ama gönlünde yatan, makine işidir. okula giderken Perşembe pazarında tornacıda çalışır: "Makine işine meraklıydım. Ama hazır dükkan başka, el yanında çalışmak başka. Baba da yaşlandı. Mecburen geldim, dükkana sarıldım. Ama canı gönülden sarıldım" diye anlatıyor. Kurukahveci dükkanı, 1920`li yıllardan beri aynı yerde. Mösyö Asadur burayı 1959`dan beri tek başına işletiyor.
Tumbo`da Uçurtmalar
"Yok o insanlar. B Bu kadar mevcut halk yoktu. esnafı daha azdı. Kozmopolitti. Rumlar, Ermeniler, Tirkler vardı. Arada bir Fransız, İngiliz yaşardı. Hepsi kardeş gibiydi. Şeker Bayramı geldi mi, babam muhakkak bir kutu şeker yaptırır, Nahiye Müdürü`ne götürürdü. Kurban Bayramı geldiği zaman bize kadar çok et gelirdi ki, bir kısmını bize getirenlerin bilmediklerini fakirlere verirdik. Yalı takımı daha aristokrat, daha zengindi. Kavafyan vardı, Doktor Ziver vardı, kınacı Mehmet vardı. İç kısımlar esnaf tabakası, orta tabaka. Dükkanı İstanbul tarafında olan Tahtakale`de çalışırdı. Bir kısmı da işçiydi. Pantalon dikerler, ilikçi hanımlar vardı. Rum, Türk kadınları Ortaköy`de tütün rejisinde işçi olarak çalışırlardı.
Kaynak: İstanbul`da Hatırlamak ve Unutmak / Leyla Neyzi / Tarih Vakfı Yurt Yayınları /S: 167, 169