Bugünkü İstanbul ili eskiçağın üç
kentini, Byzantion, Kalkhedon (Kadıköy) ve Selymbria`yı (Silivri) içine alıyordu.
İstanbul Boğazı`nın her iki yakasında yer alan Byzantion ve Kalkhedon, günümüz
İstanbul`unun çekirdeğini oluşturan yerleşmelerdir. Selymbria ise kentin
dışında, Silivri ilçesi sınırları içinde kalmaktadır.
Marmara Bölgesi`nin
yerleşime sahne olan en eski yöreleri olması nedeniyle İstanbul`un Anadolu
ve Trakya yakalarındaki tarihöncesi yerleşmeler (Yarımburgaz Mağarası ve
Fikirtepe gibi) "Dünya Kenti İstanbul" sergisi çerçevesinde ele
alnımış; ancak İstanbul`un tarihsel geçmişi ve kent olgusu Byzantion ile
özdeş olduğundan bu yazının konusu ve kapsamı-"Dünya Kenti
İstanbul" kitabı için- Byzantion ile sınırlı tutulmuştur.
Byzantion, Avrupa ile Asya`yı ayıran İstanbul Boğazı`nın (Bosporos) Trakya
yakasında, bugün, Topkapı Sarayı ve Ayasofya`nın kapladığı alan
üstünde kurulmuştu. Yani, Sarayburnu ve hinterlandı Byzantion`un çekirdeğini
oluşturuyordu. Kent zamanla gelişmiş, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde,
kabaca bugün Eminönü ve Fatih ilçelerinin bulunduğu alana yayılmıştır.
İstanbul`un sözkonusu dönemlerine ait izlerin bulunduğu bu alan günümüzde
Tarihi Yarımada olarak anılmaktadır.
Kuruluş Efsanesi
Geleneğe göre, Byzantion`u Orta Yunanistan`daki Megara kentinden gelen
kolonistler kurmuşlardır. Ancak olasılıkla Megaralılar`a başka yerlerden,
özellikle Kalkhedon`dan ve Mileytos`tan gelenler de katılmıştı.
Bir görüşe göre, Megaralıalr`ın başında kurucu olarak Byzas vardı;
kentin adı da Byzas`tan gelmektedir. İstanbul Boğazı ve Byzantion`un
kuruluşuna ait mitolojik öykü şöyledir:
Argos kralı İnakhosûn kızı olan İo, aynı zamanda Argos kentindeki Hera
Tapınağı`nın rahibesidir. Bir gün İo`yu gören Tanrı Zeus, ona aşık
olur. Kocası Zeus`un bir başkasına ilgi duyduğunu öğrenen Hera, kıskançlığa
kapılarak İo`yu Zeus`tan ayırmanın yollarını arar. Zeus, İo`yu Hera`nın
gazabından korumak için sevgilisini inek biçimine sokar. Ancak Hera, ineğin
kendisine verilmesini ister. İo`yu alır ve bin gözlü dev Argos`u başına nöbetçi
diker. Zeus da Hermes`i göndererek devi büyüleyip öldürtür. İo devden
kurtulmuştur; ama Hera bu kez de bir at sineğini İo`ya musallat eder. Sinek
ısırdıkça, inek kılığındaki İo`nun canı yanar; Trakya`dan İstanbul
Boğazı`na gelir, boğazı geçerek Asya yakasında kıyıya çıkar. Bu
öyküden dolayı İstanbul Boğazı, "inek geçidi" anlamına gelen
Bosporos adını alır. İo, "Altın Boynuz"u geçtikten sonra bir kız
çocuk dünyaya getirir. Adını Keroessa koyar. Keroessa`nın Deniz Tanrısı
Poseidon`dan Byzas adlı bir çocuğu olur. Byzas büyüyünce, annesinin
kendisini doğurduğu yerde bir kent kurar. Kent, kurucusu Byzas`tan dolayı
Byzantion olarak adlandırılır. Her ne kadar Byzantion`un kuruluşunda
Megarılılar`ın rolü varsa da, Trak ve Anadolu öğeleri de bulunduğundan,
Byzantion`u salt bir Yunan koloni kenti olarak görmemek gerekir.
Kentin
kurucusu olarak daha geç bir tarih geleneğinin ürünüdür.
Byzantion`un Roma İmparatorluk Dönemi sikkelerinin ön yüzünde Byzas`ın
miğferli ve sakallı büstü ile adı yer alır. Bu sikkelerin arka yüzünde
betimlenen gemi ise, bir görüşe göre, Byzas`ı Megara`dan Byzantion`a
getiren gemidir.
Kuruluş Tarihi
"Tarihin babası" olarak anılan Herodotos (M.Ö. 5 yy), Byzantion`un
Kalkhedon`dan 17 yıl sonra kurulduğunu söylemektedir. Herodotos`tan çok
sonra, Roma İmparatorluk Dönemi`nde yaşamış olan Eusebius ise Kalkhedon`un
kuruluş tarihini MÖ 685, Byzantion`unkini ise MÖ 660/659 olarak vermektedir.
Gerek tarihçi Herodotos, gerek MÖ I-MS I. yüzyılda yaşamış Amaseialı
(Amasya) coğrafyacı Strabon, İstanbul Boğazı`ndaki ilk yerleşimin Anadolu
yakasındaki Kalhdeon`da olmasının, Kelkhedonlular`ın kör olmalarıyla açıklanabileceğini
aktarmaktadır.
Kör olmasalardı, karşı kıyıda böylesine elverişli bir
yer dururken gelip buraya yerleşmezlerdi. Anlaşılan, Kalkhedon`un "körler
ülkesi" olarak anılması Antik Çağ`da bilinen bir öyküydü. Sonuç
olarak, Byzantion`un MÖ 7. yüzyılın ortalarında ve Kalkhedon`dan sonra
kurulduğu söylenebilir.
Kentin Stratejik Önemi
Byzantion ile ilgili en ayrıntılı bilgi Yunan tarihçi Polybios`tan (MÖ 23.
yy) alınmaktadır. Polybios, Byzantion`un deniz kıyında çok güvenli ve
zengin bir kent olduğunu söylemektedir. Gerçekten Byzantion, startejik konumu
dolayısıyla Karadeniz ile Ege dünyası arasındaki ticaretin kilit
noktasıydı.
Önceleri, Boğaz`dan geçişler, yani deniz yolu önemliydi. Anadolu`ya ya da
Anadolu`dan Trakya`ya geçişler de başlayınca, Byzantion`un statejik önemi
iyice artmıştır. Bilindiği üzere, ilk ve önemli geçişi Pers kralı I.
Dareios (MÖ 522-486) , İskit seferi sırasında yapmış; bu amaçla gemiler
yan yana dizilerek bir köprü oluşturulmuştu.
Boğaz`daki Akıntının Byzantion için Önemi
Polybios`tan alınan bilgiye göre Boğaz`daki akıntı, gemilerin Byzantion`a
daha kolay ulaşmasını sağlamakta ve Haliç gemiler için liman görevi
görmekteydi. Byzantion`dan Karadeniz ya da Çanakkale Boğazı yönünde
gitmek, Kalkhedon`a göre çok daha kolaydı. Akıntının lehine olması
dolayısyla Boğaz`daki trafiğin denetimi de Byzantion`un elindeydi. Ayrıca,
akıntının, palamutların yönünü Kalhdeon`dan Bytzantion`a çevirmesi kente
büyük yarar sağlıyordu.
Balıkçılık ve Tarım
İstanbul`da balıkçılık, eskiçağda da çok önemli bir gelir kaynağıydı.
Her yıl Boğaz`dan geçerek Karadeniz`den Ege`ye göç eden palamutlar
neredeyse kentin simgesi omuştu. Özellikle, "Altın Boynuz" olarak
ün yapan Haliç, palamut kaynamaktadaydı. Balıkçılığın Byzantion için
çok önemli olduğu, kentte basılmış sikkelerin üstünde yer alan balıklardan
ve balıkçılıkla ilgili araç gereç betimlemelerinden anlaşılmaktadır.
Nitekim Strabon da akıntının palamutları Khalkedon önlerinden Byzantion
yönüne süreklediğini anlatırken Boğaz`daki palamut zenginliğinden söz
etmekte; hatta Haliç`te palamutların elle yakalanacak kadar bol olduğunu söylemektedir.
Byzantion`un Roma imparatorluk Dönemi sikkelerinden bazen yan yana iki palamut
balığı bazen de iki palamut balığı arasında bir yunus betimlenmiştir.
Byzantion`un toprakalrı da çok verimliydi. Ekim yapıldığında iyi ve
nitelikli ürün alınıyordu. Fakat Byzantionlular, tarlalarının Traklar
tarafından yağmalanmasından korktukları için güvenlik içinde ekim yapamıyorlardı.
Byzantion`un ilk gümüş sikkelerinde yer alan sığır da, kentin sığır
yetiştirdiğine bir kanıttır. Ayrıca, Hellenistik Dönem sikkelerinde Tarım
ve Bereket Tanrıçası Demeter, elinde bereket boynuzu ile betimlenmiştir.
Kaynak: Dünya Kenti İstanbul-Habitat II, Oğuz Tekin, Tarih Vakfı Yayınları, S: 102-107