Haliç ya da Altın Boynuz
Altın Boynuz, İstanbul ile Beyoğlu`nun bulunduğu platoları birbirinden
ayıran Haliç`E eskiçağda verilmiş bir addır. Yukarıda kentin en önemli
doğal zenginliğini oluştuduğu anlatılan palamut balıklarının en çok
bulunduğu ve yakalandığı yer de Altın Boynuz`du. Haliç`e boynuz dendiği
çeşitli antik kaynaklarda bilinmektedir. Strabon Haliç`i keçi boynuzuna
benzetmiş; Romalı yazar Yaşlı Plinius (MS I. yy) ise Haliç`ten "Altın
Boynuz" olarak söz etmiş ve Haliç`e Altın Boynuz denmesinin, burada
kaynayan balıklardan dolayı olduğunu söylemiştir. Anlaşılan Antik Çağ`ın
içi meyve dolu bereket boynuzu, Byzantion`da içi palamut dolu bereket boynuzu
oluvermişti.
Byzantion Yapıları
Byzantion, kuruluşundan başlayarak sürekli yerleşim görmüş ve
geliştirmiştir. Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemlerinde yoğun iskan görmüş
olması nedeniyle kentte arkeolojik kazı çalışmaları yapmak zordur. Ancak
Bizans dönemi yapıları kısmen ayaktadır ya da kazıiçin elverişli
durumdadır. Esiçağ (Hellenistik ve Roma dönemi) yapıları ise toprak
altındadır ve günümüz kent dokusu nedeniyle kazı yapmak hemen hemen
olanaksızdır. Dolayısıyla, Byzantion`daki yapılar hakkında bilgi ancak
antik kaynaklardan (özellikle ortaçağ kaynakları) edinilebilmektedir.
Byzantion`un ilk çekirdeğini oluşturan yer, bugün Topkapı Sarayı ve
Ayasofya`nın bulunduğu alandadır. Topkapı Sarayı`nın bulunduğu yer kentin
akropolisidir. Akropoliste çeşitli tapınaklar yer alıyordu. Haliç`te iki ya
da üç liman vardı. Birinde dalgakıran mevcuttu; diğerleri zincirle
kapatılmıştı. Kaynaklarda, sütunlu dört galeriyle çevrili, içinde
Helios`un heykeli bulunan bir agoradan söz edilmektedir.
Yunan yazar Ksenophon
(MÖ 5-4 yy) ise, Thrakion olarak adlandırılan büyük bir meydandan söz
eder. Bunun kuzeyinde Strategion adı verilen, üst düzeyde devley
yöneticilerinin oturduğu bir alan vardı. Aynı zamanda gymnasionlar ve sarnıçlardan
da söz edilmektedir. Roma İmparatorluk Dönemi`nde kent, Sarayburnu ile sınırlı
kalmayıp daha da genişlemiştir. İmparator Hadrianus döneminde (MS 117-138)
bir sukemerinin yapımına başlandığı bilinmektedir. Bu arada Hippodrom`un
da yapımına başlanmış, ancak bu ytapı İmparator Constantinus döneminde
(MS 306-337) bitirilmiştir. Kentte İmparator Septimus Severus döneminde (MS
193-211) inşa edilmiş bir tiyatro da vardı. En önemli hamam yapısı ise
Strategion yakınındaki Akhilleus Hamamı`ydı. Ancak bu yapılardan günümüze
hemen hiçbir iz kalmamıştır.
Byzantion olasılıkla en erken dönemlerden beri surla çevrilmişti; ama bu
surlardan da günümüze hiçbir iz ulaşamamıştır. Bizans İmparatoru
Iustinianus döneminde (MS 527-565) yaşamış olan Byzantion`lu Dionysos ise
kenti çevreleyen sur duvarlarının uzunluğunun 35 stadion (ykş. 6.5 km)
olduğunu, bunun 5 stadionunun (ykş. 1 km) kara tarafında bulunduğunu söylemektedir.
İstanbul`un bugün Çemberlitaş, Beyazıt ve Laleli semtlerinin yayıldığı
alan antik kentin nekropolisini (mezarlık) oluşturmaktaydı. Ancak, yapılan
çalışmalardan ve ele geçen yapıtlardan nekropolisin Hellenistik ve Roma dönemlerine
ait olduğu anlaşılmıştır; bugünkü Adliye Sarayı`nın bulunduğu yerde
ise MS 6. yüzyıla inen bazı izlere rastlanmıştır.
Kültler (Tanrı ve Tanrıçalar)
Byzantion`da kutsanan tanrı ve tanrıçalar ile Byzantion`un kolonize
edilmesinde büyük payı olan Megara`daki tanrı ve tanrıçalar arasında bir
bağ kurmak olanaklıdır. Nitekim, K. Hanell`in çalışmaları bunu açıkça
ortaya koymuştur. Megara`nınkurduğu kolonilerde ışık ve müzik tanrısı
Apollon ile av tanrıçası Artemis`in birlikte tapım gördüğü anlaşılmıştır.
Byzantion`da da durum böyledir. Ayrıca, Artemis`in yeraltı tanrıçası
Hekate ile özdeşleştirilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Ana kent Megara`da
kutsanan bereket tanrıçası Demeter ile güç ve cesaretin temsilcisi
Herakles, Byzantion`da da kutsanıyordu. Sikkelerde ise en fazla betimlenen
tanrı, deniz tanrısı Poseidon`dur; bazen tek başına betimlenmiş, bazen de
yalnızca simgeleri yunuz ya da üç çatallıasa betimlenmiştir. Diğer sık
bbetimlenen tanrılar arasında şarap ve bağbozumu tanrısı Dionysos ile
akıl ve zeka tanrıçası Athena vardır.
Byzantion, kuruluşundan ancak yaklaşık 250 yıl sonra sikke basmaya
başlaış; Hellenistik ve Roma dönemlerinde de sikke darbını sürdürmüştür.
Kentin Kısa Tarihi
Byzantion, kurulduğu andan başlayarak Trak kabilelerinin saldırılarına
maruz kalmıştır. Pers kralı Dareios, iskitler`e karşı yaptığı sefer
sırasında (MÖ 6. yy sonları) Anadolu`dan Trakya`ya İstanbul Boğazı`ndan
ve Byzantion`un yakınından geçmiş ve hem Byzantion hem Kalkhedon Persler`in
denetimine girmişti. MÖ 500`den başlayan İonia (İyonya) Ayaklanması
sırasında, İonyalılar, Sardes`in ardından Byzantion ile bölgedeki diğer
kentleri de ele geçirdiler. İonia Ayaklanması`nın bastırılmasından sonra
Byzantion ve bölgedeki kentler Persler`in mttefiki olan Fenike donanması
tarafından yakılıp yıkıldı.
Byzantion, bir süre Pers egemenliğinde
yaşadı. Persler`in Plataiai ve Mykale`de Atinalılar`a yenilmesinden sonra, MÖ
5. yüzyılın ortalarına doğru da Yunanlar`ın egemenliğine girdi. MÖ
478`de Atinalılar tarafından Delos Deniz Birliği`ne alındı. Birliğe yılda
15 talanton vergi ödüyordu. Bu para, o dönem için büyük sayılabilecek bir
miktar olduğundan, Byzantion`un zenginliğine işaret edebilir. Kalkhedon ise
Byzantion`un ödediğinin ancak üçte birini ödüyordu. Gerek Byzantion, gerek
Kalkhedon MÖ 5. yüzyıl boyunca Atinalılar ile Spartalılar`ın çıkar
savaşına sahne olmuştur. MÖ 340/339`da II. Philippos, Byzantion`u kuşattı,
ama ele geçiremedi. O tarihten sonra Roma İmparatorluk Dönemi`ne kadar
Byzantion tarihinde kayda değer fazla olay olmamıştır.
Byzantion, Roma İmparatorluk Dönemi`nde bağımsızlığını korumuş olmakla
birlikte, zaman zaman Roma`ya vergi vermekle yükümlü kılınmıştır. Bu dönemde
en büyük felaketi iki Roma imparatoru (Septimus Severus ve Pescenius Niger)
arasındaki mücadelede taraf tuttuğu zaman yaşamıştır. Nitekim Severus MS
196`da kenti ele geçirmiş ve halkı cezalandırmıştır. Byzantion`un bir
kısım toprakları da Perinthos`a (Marmara Ereğlisi) verilmiştir. Kent, bir
daha büyük Constantinus`a ( I. Constantinus)kadar eski durumuna dönememiştir.
MS 3. yüzyılın ikinci yarısında Gotlar (Keltler) Byzantion topraklarına
saldırmışlardır.
Büyük Constantinus Byzantion`u yeniden büyük ve
görkemli bir kent halşne getirmek için kentte imar faaliyetlerine başlamıştır.
II Mayıs 330`da Roma`nın yeni başkenti olarak (Yeni Roma) yeniden kurulan
Byzantion`un adı da, bir süre korunmasına karşılık, sonradan imparatorun
adından dolayı Constantinopolis olarak değiştirilir. Büyük Constantinus,
kentte bayındırlık faaliyetlerini yoğunlaştırarak onu anıtlarla
donatmış ve döneminin en görkemli merkezlerinden biri yapmıştır.
Kaynak: Dünya Kenti İstanbul-Habitat II, Oğuz Tekin, Tarih Vakfı Yayınları, S: 102-107