Eski Kayık Yarışları

Sermet Muhtar Alus

O zamanlarda, kayık yarışı olacağı gün, iki sabah gazetesinde yarışın havadisi verilir, Köprü`den ve Boğaziçi iskelelerinden hareket edecek vapurların vakti, saati iş`ar edilirdi. (bildirilirdi)

Gençler arasında şimdiki gibi spor tarafını güden, o heyecanla şitap eden (koşan) şahs-ı vahit (tek kişi) yoktu.
Ekseriyete, teşkil eden avam, Çukurçeşme`deki semai kahvesinde kimin kimi matedeceğini, Çırpıcı Çayırı`ndaki ip cambazlarından, hangisinin üste geleceğini seyre gittikleri kalfa ile, işin alayında olarak, yola çıkarlardı.

Kalabalığa karışan hanımlar, süslerini, püslerini göstermeye, beyler ise, bu hanımları syir ve temaşa etmeye üşüşüşürlerdi.
O vaktin kayık yarışları, Ağustos ayı girip de çavuş üzümü kemale erince yapılır. 19 Ağustos donanmasında ya bir iki gün evvel ve yahut üç beş gün sonra icra edilirdi.

Yarış Moda`da, Büyükada`da, nadiren de Beykoz koyunda olurdu.
Beykoz`unkilere en ziyade Boğaziçililer dolar, öbür ikisine, kibarlar ve ecnebiler birikirdi.
Şirket-i Hayriye ve İdare Mahsusa,, seyircilere muayyen vapurlar tahsis ederlerdi. Kaçgöç mesel-i malumesinden dolayı bermutat, kadın ve erkek mahalleri tente ile ayrılmış.

Nevaleleri (yiyecekleri) müsteshaben (yanına alarak), gişeden bilet alınıp vapura kapak atılır atılmaz, güvertede, kadınlar mevkinin yamacına koşulur. Civarında yer bulabilmek bir muvaffakiyet-i uzmandır (büyük başarıdır).
Kurnaz ve atik olanlar köşeyi kapar ve göze aldırdığı bunca külfetin nimetine erer.
Evvela, bitişikteki cıvıltılarla yürek, bağır genişler. Tente rüzgardan havalandıkça, büfec, girip çıktıkça, bir de bakarsın ki açık kalıvermiş.
Artık, aralıktan kaş göz işaretleri; biraz yüz bulundu mu, tek tük söz sarfı; peşinden fıstık, fındık, kalıp cigarası teatisi.
Vapur, Kadıköy önlerini geçip Ada`ya doğru pala çalmaya başlar.
Limandaki vapurlar içinde, sürat rekoru, şirketin 37, 38, 44, 45 numarasında idi. Bunlar ceylan gibi süzülürken İdare-i Mahsusa`nın 11 numaralı tontonu ile iki bacalı Nüzhetiye kalyonu, oflaya puflaya, Sarayburnu akıntısını aşmaya uğraşır, gerideki araba vapuru da kervana katılmayı yeltenirdi.

Güzergahtan gieden gidene... Kayık, sandal, yelkenli, çatana, römorkör...
Dışı bayraklar ve renkli kağıtlarla, üstü halılar ve seccadelerle donanmış içi balık istifi gibi salapuryalar...
Ortada içki ve mezeler; etrafta zurnalar, kıraneteler, çifte naralar, zilli maşalar... Göbekler, çifte telliler, helvacı oyunları.
Cakomo Otel`nin sahilinde, bayrakalrla müzeyyen (süslenmiş) mahalitibarlı kimselere mahsustu. Bando gürleyip durur; "Ah u feryat ettim", "Sevdim seni, semtin nereli?" gibi 50 yıl evvel muzikaya konmuş türküleri çalar.

O tarihlerde Büyükada, ecnebi yatağı olduğundan madamalar, mösyöler nde lebalep.
Kayıklar, salapuryalar, vapurlar, istimbotlar sıralanır. Tersanenin Valde-i Hidivi`nin, Mısırlı prenseslerin, Doktor Zambako Paşa`nın, gazeteci Mihran`ın şimendifer direktörü Hügne`nin çatanaları kargaşalığı yarıp sıraya katılır. (O zaman, İstanbul`da yegane projektörü olan sefine, Hügne`nin Anadolu ismindeki bu istimbotu idi.)
Nihayet yarış başlardı.

Haliç kayıkları, Yenikapı, Kumkapı, Samatya kayıkları, Boğaziçi kayıkları, alamanalar, piyadeler, yarışa koyulurlar.
Spor ve kulüp kelimeleri, vatandaşlardan ancak üç beş kişinin malumu olduğundan oraya dahil olacak denizci gençlerimiz mevcut değildi.
Bazı ecnebi matmazeller, hafif elbiseler içinde, sine ve kollar üryan (çıplak) olarak yarışa katılınca, etraftaki kayıkların içi birbirine girer, gözler açılır, çeneler çözülürdü.

-Vay haspalar vay!... Domuzununa kürekn çekiyorlar be!...
-Ulan bunlar, Direklerarası`nda oynayan at cambazındaki kızlar galiba?
-Şu asma kabaklarının aşkına birer tane çakalım!...
Bermutat, tahlisiyenin (gemi kurtarma) snelerden beri değişmeyen şekilde, sandal alabora edişleri, arkasından yağlı direk müsabakaları yapılır, nihayet, rüzgar müsaitse, Ada ile Maltepe arasında kotra yarışlarına sıra gelirdi.

Mısırlı prenslere ait, zarif ve sülün gibi kotralar da çoktu.
Bu prensler, sereserpe, Boğaz ve Marmara şehzadelerinden bir kaptan heyulası da, köşkünün havuzundaki mini mini çatanasına binip:
-Alabanda!... istoper!... diyerek havuz içinde dört döner:
-Anadolu hisarı!... Beykoz!... diye kumanda vere vere, demgüzar olup (vakit geçirir) dururmuş.

Kayık yarışı, devam ededursun, sıcak bastıkça basar; güneş tepede kaynadıkça kaynar.
Çeşmişerez (gözle bakma ya da göz banyosu) ve aşna fişne ile meşgul olan seyirciler, gizli sıtma derken, humma-yı habiseye yakalanmış gibi, gözleri kararmaya, cayır cayır yanmaya başlarlar.
Susuzluk ve hararet...
Vapurların külüstür büfelrindeki tenekelerle katre kalmamış, salapuryalardaki hasırlıalrın dibine darı ekilmiş, kayıklardaki testiler kurumuş. Canını verirsen bir yudum su yok.

Peynir ekmek, hazır yemekten ibaret nevale içi kaskas kavurur. Dudaklar kurudukça kurur; dil çıktıkça çıkar; bağır yandıkça yanar.
üstelik, göbek taşında, soğuk algınlığı çıkarılıyormuş gibi ter boşanır ve zırıl zırıl akar.
Kayıkalrdaki ayak takımı bir derece karlıdır; dara geldi mi serinlemek için cumburlop kendini denize verir.
En yürekler acısı, vapurlarda, ecel teri dökenler.
Haımların pudraları, allıkları akar; kozmetikleri, sürmeleri yayılır; saçları leylek yuvasına döner.
Bütün gözler kuyuya kaçmış; kolların altı renk renk, peçenin boyası şakaklarda ve yanaklarda.
Beyler de hanımlara uygun. Bumburuşuk fes; kiprikli yakalık, yamyaş frenk gömleği.
Göz,a rtık bir şey görmezdi. Karşıdaki dildadeyi (sevgili) bile, insanın bir kaış suda boğacağı gelirdi.

Kayık yarışı dönüşünde, evine gidip hasta yatmayan nevadirdendi (enderdi); alnıkarışlanırdı.

Kaynak: Akşam, 28 Haziran 1932, S: 166-167-168-169-170
Masal Olanlar - Sermet Muhtar Alus

Paylaş:

İstanbul Fotoğrafları İstanbul Tarihi İstanbul Müzeleri Dini Mekanlar Tarihi Eserler İstanbul İlçeleri Daha Fazlasını Göster

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT