Geç Osmanlı İstanbul`u-3

Afife Batur

İstanbul Rehberi İstanbul Yazıları Geç Osmanlı İstanbul`u-3

Sadabad, yeni bir yaşam biçimi önermiş olmalıydı. Kırda eğlenen kadınları gösteren bir Hubanname ve Zenanname minyatürü, daha sonraki Kağıthane mesiresinin öncülü olan bir çevreyi betimlemekteydi.

İstanbul, yaşamın güzelliğini keşfetmeye hazırlanıyor, Nedim`in "bir tek taşının tüm Acem mülküne bedel" olduğunu söyleyerek yücelttiği bir kent imgesi doğuyordu. Haliç kıyısı yeni saraylarla, hanım sultan saraylarıyla bezeniyor, sivil mimarlık dönemi denen ve konutu, mimarlığın gündeminde ilk sıraya getiren gelişmeler yaşanıyordu.

Levni`nin ve Buhari`nin minyatürleri bu yeni duygu dünyasının tüm renklerini ve canlılığını yansıtır. Dans, müzik, edebiyat, şiir, çiçek ve bahçe, bu kısacık 12 yılda serpilip gelişir.

3. Ahmed çeşmeleri ve diğer çeşmeler dikkate değer kentsel çalışmalardır. Dinsel ve inançlara ilişkin bağları bir yana, bir ibadet yapısı olmayan ve gündelik işlevinin ötesinde kendisi için var olan bir anıt niteliğindeki çeşme tasarımları, özellikle de meydan çeşmeleri düşünce değişikliğinin bir başka göstergesidir. Kare planlarının köşelerdeki dalgalanmaları, kabarık ve ondüle saçakları ile Bab-ı Hümayun Çeşmesi (Sultanahmet), Saliha Sultan Çeşmesi (Azapkapı) ve 1. Mahmud Çeşmesi (Tophane) özgün Osmanlı Barok üslubunun doğuşunun ya da Barok üslubun yeni bir yorumunun, bir uyarlamanın gözlendiği yapıtlardır.

Barok kıvrımdallarının umulmadık bir uyumla bezeme programına girişi yeni bir sentezi haber verirken, yemiş ve çiçek
kaselerinin modele motifler olarak kullanılışı doğaya dönük ve artık bu dünyaya bakmaya başlayan bir bilinci temsil etmektedir.

Matbanın Kurulması, Basın ve Tanzimat

Yenileşme döneminin ilk ve en önemli etkinliği İstanbul’da matbaanın kurulup açılması oldu. Osmanlı topraklarında ilk matbaa İspanya’dan gelen Museviler tarafından 1493’te kuruldu. Ermeni cemaatinin 1567’de, Maruniler’in 1610’da ve Rumlar’ın 1627’de kendi alfabeleriyle baskı yapan matbaaları açıldı. Gerek bu matbaalarda, gerek Avrupa’da basılan Türkçe ya da Osmanlıca kitapların (dini konularda olmadıkça) Osmanlı ülkesinde satışı da yasak değildi. Ne var ki Avrupa’da özel girişimin başarıya ulaştırdığı basımevi, benzer koşullara sahip olmayan Osmanlı toplumunda gelişmedi.

Din örgütlerinin denetimindeki Ermeni ve Rum matbaaları da kısa ömürlü oldu.

Osmanlı Devleti için bir Rönesans hareketinin başlangıcı sayılabilecek olan matbaanın kuruluşu Sultan 3. Ahmed’in 5 Temmuz 1727 tarihli fermanı, Şeyhülislam Abdullah Efendi’nin fetvası ve İbrahim Müteferrika ile Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin oğlu Sait Efendi’nin öncülüğü ve girişimiyle gerçekleşti. Bir yazar, çevirmen ve düşünür olan Macar kökenli İbrahim Müteferrika (1670 ?, Clujl – 1745 İstanbul), matbaanın kurulmasında harf dökmeci, dizmeci ve baskıcı olarak bizzat çalışan, kurucu ve öncü nitelemesini hakeden bir kişilik olarak özellikle önemlidir.

Müteferrika’nın ölümüne kadar 17 kitap ve dört harita basan matbaa, başlangıçta, kapatılıp yeniden açılmalar nedeniyle oldukça ağır bir gelişme izledi. Nizam-ı Cedid (Yeni Düzen) hareketinin ardından 1795’te Mühendishane-i Berri-i Hümayun bünyesinde de bir matbaa kuruldu. 1803’te Selimiye’de (Üsküdar) Nizam-ı Cedid için yeni kışla düzenlenirken buraya nakledilen matbaa, Kabakçı Ayaklanması’nda (1807) tahrip edildi.

Radikal bir yenilikçi olan Sultan 2. Mahmud (1808 – 1839), 1824’te basımevini Matbaa-i Amire olarak yenilettikten sonra, gazete basımını da üstlenebilecek bir organizasyon gerçekleştirdi. Ve İstanbul’da ilk Osmanlıca gazete olan Takvim-i Vekayi 1 Kasım 1831’de yayınlandı. Beş gün sonra Fransızca nüshası yayına girdi. Daha sonra Türkçe ve Fransızca dışında Rumca, Ermenice, Arapça ve Farsça olarak da basıldı.

Tanzimat’tan sonra basım ve yayın etkinliği hızla genişledi. Bir yandan litografi matbaası kurularak resimli kitap yayınlanırken, bir yandan da bağımsız gazeteler çıkarılmaya başladı. Resmi Takvim-i Vekayi ve yarı resmi Ceride-i Havadis’ten sonra bağımsız ilk Türkçe gazete olan Tercüman-ı Ahval, Şinasi ve Agah Efendi’nin öncülüğünde 1860’ta yayımlanmaya başladı. 1860-1878 arasında İstanbul’da 130 yeni gazete ve dergi yayın hayatına girdi. İstanbul, gerçek anlamda modern kamuoyu oluşturma araçlarına sahip bir merkez oluyordu.

Türkçe’den başka Rum, Ermeni, Arap ve Bulgar basınının merkezi de artık İstanbul’du. 1873’te kentte 13’ü Türkçe olmak üzere 43 yayın organı vardı. Bunlardan 19’u günlüktü ve 20 dilde yayın yapılıyordu. Osmanlı gazetecileri için okul niteliğinde olan Takvim-i Vekayi’de ya da Ceride-i Havadis’te yetişen genç kuşak, toplumun çağdaşlaşma mücadelesinde etkin bir rol oynadı.
19.yüzyılın sonunda İstanbul’da artık kurumlaşmış bir basın vardı. 2.Abdülhamid’in (1876-1909) baskısını dış siyaset ile sanat ve belediyecilik konularını ön plana çıkararak atlatmaya çalışan İstanbul basını, 2. Meşrutiyet’in ilanının ardından (1908) inanılmaz bir yayın patlamasıyla canlı bir kamuoyu yarattı.

Kaynak: Dünya Kenti İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları, Afife Batur, sayfa 169 – 174

Paylaş:

İstanbul Fotoğrafları İstanbul Tarihi İstanbul Müzeleri Dini Mekanlar Tarihi Eserler İstanbul İlçeleri Daha Fazlasını Göster

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT