Geç Osmanlı İstanbul`u-5

Afife Batur

İstanbul Rehberi İstanbul Yazıları Geç Osmanlı İstanbul`u-5

Tanzimat Kenti Olarak İstanbul

Tanzimat özünde hukuk ve yönetim üzerine bir düzenleme olmakla beraber, dönem insanının bilincinde bu kurumlaşmanın temeli olan dünya görüşüne bağlı bir kent imgesi ve kentsel yaşam modeli de vardı. Devleti ve toplumu çağdaşlaştırmak için öngörülen değişme ve düzenlemeler, kente Batılı bir başkent yaratma isteği olarak yansıdı.

Tanzimat yöneticileri için kent bir uygarlık simgesiydi. Bu simgeye sahip olma tutkusuyla, tüm ekonomik yetersizliklere karşın, belki bütüncüllükten yoksun ama canlı ve zengin bir yapım programı gerçekleştirildi.

Yapı alanını düzenlemek üzere yeni örgütlenme modelleri ve yasal düzenlemeler getirildi.Önceleri gerektikçe daha çok da yangınlardan sonra çıkarılan ferman ve hükümler, bir yönetim sistematiğine kavuşturulmaya çalışıldı ve Ebniye Nizamnameleri ile çağdaş imar hukukunun temelleri atıldı. Bayındırlık işleri, geleneksel saray teşkilatının dışına çıkarılıp devlet mekanizmasına ve nezaret sistemine bağlandı. Bu kurumlaşma Tanzimat’ın kente ilişkin en kalıcı yatırımı oldu.

2. Mahmud döneminden başlayarak ve Tanzimat’tan sonra yönetim etkinliklerinin çeşitlenmesi, artması, merkezileşmesi ve ekonominin dışa açılması sonucunda dışalım ve liman işlevlerinin önem kazanması; transit ticaretin getirdiği yüksek gelirler ve nüfus artışı, modernleşme döneminde İstanbul’u canlı ve zengin bir kent haline getirmişti. Kişi başına düşen gelir imparatorluk ortalamasının iki katından fazlaydı. Özel yapı yatırımları da, resmi yapım programı da yüklüydü.

Kentin bir Batı kenti olarak düşünülmesinin ilk sonuçları, kent haritalarının elde edilmesinde gösterilen çabalardır. 3. Selim döneminde F. Kauffer’in haritasıyla başlayan çalışmalar, 2. Mahmud’un 1837’de General von Moltke’ye çizdirdiği ve İstanbul’un topografyasının da ana hatlarıyla işlendiği haritayla sürmüştür. Mekteb-i Fünun-u Harbiye veya Mühendishaneler’in öğretmen ve öğrencilerinin sürekli çalışmalarının da katkısıyla İstanbul bugün zengin bir harita koleksiyonuna sahiptir.

Tanzimat yöneticileri isteseler de, İstanbul’da nazım plan kapsamında bir düzenleme yapma olanağına sahip değillerdi. Sonraki yıllarda, örneğin rıhtım ve liman ya da kanalizasyon yapımı gibi az çok kapsamlı projeler geliştirilmişse de Tanzimat yılarında düşünülebilen veya en azından yapılabilen kentsel düzenlemeler her zaman mevzi planlama ölçeğinde oldu.Ancak İstanbul’un ahşap yapım nedeniyle dokusunun her dönemde yenilenmesine yol açan ünlü yangınları bu dönemde de yenilemeler ve düzenlemeler için olanaklar sağladı.

Kentin yeniden düzenlenmesinde çoğu kez planlama dışı kararlar daha etkin rol oynadı. Örneğin, Tarihi Yarımada’nın dışındaki ve özellikle Boğaz kıyısındaki gelişmede Saray çevresinin karar ve seçimleri öncülük etti. 2. Mahmud’un Beşiktaş Sarayı ve ardından Dolmabahçe Sarayı, bu gelişmeyi en etkin biçimde belirleyen ve işaret eden örneklerdir.

Tanzimat mimarlığının neredeyse resmi uslubu olan Klasikçilik’in görkemli örneği olan Beşiktaş Sarayı, iktidar merkezinin 2000 yıllık geleneksel yerinden ayrılışını simgeliyordu. “Kan ve ölüm kokan “ Topkapı Sarayı’nda artık yaşamak istemeyen 2. Mahmud’dan sonra Tanzimat padişahı Abdülmecid de burayı seçecekti. Bu seçimde, Galata-Pera bölgesine geçişte yeni ve Batılı çevre arama ve yaratma isteği diğer gerekçelerden daha belirleyici olmalıydı. Dolmabahçe Sarayı’nın yeni ve genişletilmiş protokol gereksinmelerine, yeni işlev ve programlara göre tek defada, bütüncül bir proje olarak tasarlanması; Avrupa hükümdarlarınınkine eşdeğerde bir yaşam biçimine mekan ve dekor sunması yeni olgu ve kavramlardı.

Garabet ve Nigogos Balyan’ın kimi geleneksel plan ve mekan öğelerini de kullanarak tasarladıkları bu çok özel ve özgün yapıt, kentin merkezini değiştiren, desantralize eden ve Boğaz kıyısındaki doğrusal gelişmeyi güçlendiren bir uygulama oldu. Sonraki yapılar ise bu yer seçiminin anlamı üzerine doğrulayıcı özellikler taşıdı: Feriye Sarayları, Yıldız Sarayı, Çırağan Sarayı, Beylerbeyi Sarayı ve diğerleri. Sahilsaraylar ve irili ufaklı yalılar, bu olağanüstü su yolu üzerinde yüksek bir kültür ve bir başkent üslubu yarattı.

Klasikçilik’le temsil edilen Tanzimat mimarlığının en ünlü tasarımcısı İsviçreli G. Fossati, “üç katlı ve 100’den fazla odası ve salonları” olan görkemli Darülfünun Binası’nın yanı sıra Tanzimat’ın mimarı Mustafa Reşit Paşa için Baltalimanı’nda gerçekleştirdiği sahilsarayın ve Rus Elçiliği, Hazine-i Evrak Binası gibi yapıtların da mimarıdır. İngiliz Sarayı’nın yapımcısı J. Smith ve yerli mimarlardan Krikor ve Garabet Balyan dönemin önemli tasarımcılarıdır.

Tanzimat Sonrası

Değişim ve Batılılaşma çabalarının ikinci evresi Kırım Savaşı (17 Ekim 1853) ile başladı. Sırbistan ve Bulgaristan’ı işgal eden ve Sinop‘u topa tutan Rusya’ya karşı Fransa ve İngiltere’nin de Osmanlılar’ın yanında savaşa girmesi, önemli sonuçlar getiren bir ittifak oldu. Savaş alanına gitmek üzere binlerce İngiliz ve Fransız askerinin İstanbul’a gelişi, yaralıların hastaneye dönüştürülen kışlalarda tedavi edilişi, kent yaşamında yepyeni olgulardı.

Savaşın bitiminde toplanan ve dünya siyasetinde yeni bir dengenin kuruluşunu simgeleyen Paris Kongresi’nde ise tüm ülkelerin Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü kabul etmesi sağlandı. Ayrıca, Osmanlı Devleti’nin Avrupa Birlikteliği’ne (Le Concert Europeen) girmesi ve Avrupa genel hukukundan yararlanması kabul edildi. Osmanlı diplomasisi bir yüzyılda önemli bir ilerleme kaydetmişti.

Değişim ve yenileşme Kırım Savaşı’nın ardından hızlandı. Savaş sırasında kentsel hizmetlerin bulunmayışının sıkıntısını yaşayan İstanbul’da kurulması için acil çalışma başlatıldı. Kent, Paris modeli doğrultusunda 14 bölgeye ayrıldı ve 6. bölge Beyoğlu’nda pilot proje olarak ilk belediye kuruldu.

Avrupa ile bağlantının güçlenmesi ve giderek, ekonomik bağımlılık modelinde de olsa Avrupa finans kapital merkezlerine bağlanma, İstanbul’u, Doğu Avrupa ve Ortadoğu’nun metropolü olarak önemli bir iş merkezine dönüştürdü. Kenti dünya merkezlerine bağlayan ulaşım ve iletişim sistemlerinin çağdaşlaştırılması, büyüme potansiyelini güçlendirdi. İstanbul, Avrupa demiryolu ağına bağlanan ve Doğu demiryollarının son durağı olan büyülü bir kentti. Kırım Savaşı zamanında kurulmasına başlanan telgraf sistemi, kısa sürede yaygın bir ağa dönüştürülerek İstanbul`u, Doğu’ya ve Batı’ya bağlanmış bir iletişim merkezi yapacaktı.

Kaynak: Dünya Kenti İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları, Afife Batur, sayfa 169 – 174

Paylaş:

İstanbul Fotoğrafları İstanbul Tarihi İstanbul Müzeleri Dini Mekanlar Tarihi Eserler İstanbul İlçeleri Daha Fazlasını Göster

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT