Evliya
Çelebi`nin sessizce bana refakat ettiğini hissediyorum. O nereye giderse, ben
de oraya gidiyorum." diyen John Freely, ünlü gezginden üç yüzyıl
sonra yaşadığı İstanbul üzerine yazdığı tarih ve gezi kitaplarıyla
tanınıyor.
Bunların arasında İstanbul, The Imperial City (İmparatorluk
Şehri İstanbul) var. İlk baskısı 1972`de yapılan ve Hilary Summer-Boyd
ile birlikte yazdığı Strolling Through İstanbul (İstanbul`da Gezinme),
artık bir klasik oldu.
Baskısı tükenen bir kitap da, 1974`te çıkan
Stamboul Sketches (İstanbul Eskizleri). John Freely ile konuşmamızın ana
temasını, İstanbul şehrinin dünü ve bugünü oluşturdu. Freely için bir
şehrin tarihi, sıradan insanların günlük yaşamlarını yansıtıyor.
İstanbul`da çocukların sokakta oynayabilmeleri şehrin hala yaşadığının
göstergesi onun için. İstanbullular Anadolu`dan göçenlerden yakınırken,
Freely şehri İstanbulluların oturduğu apartman ve sitelerin mahvettiğini düşünüyor.
New York sokaklarında yetişmiş bir İstanbul aşığı o:
Sadece güzellik değil. Başka güzel şehirler de var. Kızıyorum bu
şehre, burada yaşamak beni çıldırtıyor. Ama sizi kalbinizden yakalıyor
İstanbul. Bir bakıyorum, çöpleri almaya gelen adam bir türkü tutturmuş...
Dedemin Eşek Arabası
John Freely`nin şehre ve İstanbul`a bakış açısını anlayabilmek için,
onun kimliğini oluşturan iki öğenin üstünde durmak gerek: İrlandalı ve
New Yorklu olmak. John Freely, 1926 yılında İrlanda göçmeni bir ailenin
çocuğu olarak New York`ta dünyaya gelir. Dünya ekonomik buhranı kapıda, göçmenler
sıkıntıdadır. Babası John Freely, işini kaybedince, küçük John annesi
Margaret`le İrlanda`ya gider. Çocukluğu, New York`la İrlanda arasında geçecektir.
New York doğumlu olup, İngilizce konuştuğundan, İrlanda`da ona "kaldırımlarına
geri dön" diyen çocuklardan dayak yer. İrlanda yine de onu çok
etkileyecektir. İstanbul`la ise, ilk olarak beş yaşındayken İrlanda`da
tanışır: "Bugün İstanbul`da olmanın nedeni, dedemin dedesi Tomas
Ashe`nin 142 yıl önce burada olması". Tomas Ashe, çok genç bir
İrlandalı asker olarak Kırım Savaşı`na (1853-1856) katılır. Yaralanınca
da, Florence Nightingale`in Selimiye Kışlası`ndaki hastanesinde tedavi görür.
İstanbul`dayken aldığı kitapları dönüşünde İrlanda`ya getirecektir.
John freely`nin anneannesi torununa bu kitapları okuyacak, beş yaşındaki
John, İsatnbul`u hayal etmeye başlayacaktır.
İrlanda`da bizim yörede bir meyhaneye gidin, İstanbul yabancı değildir
kimseye. Kırım Savaşı`na ve Çanakkale Savaşı`na katılmış ne kadar adam
varsa o yöreden, hepsinin isimlerini bilirler.
Freely`in başka namlı akrabaları da var. Kırım Savaşı`nda yaralanan Tomas
Ashe`in soyundan gelen ve aynı ismi taşıyan Tomas Ashe, 1916 yılında
Michael Collins ve Eamon de Valera ile birlikte İnglizlere karşı çarpışacak
ve teslim olmayı reddederek hapiste ölecektir. Büyük Thomas Ashe`in bir başka
torunu ise, Hollywood`da Gregory Peck adıyla nam salacaktır.
John Freely`nin anne tarafından sülalesi, İrlanda`nın güneybatısındaki
Country Kerry`den gelir. İrlanda`nın antik dilini konuşan yöre halkı, göç
edenler aracılığıyla dış dünyayı tanır. Zaten geçmişle ilişki, sözle
aktarılan efsaneler aracılıyla geçmişte yaşamış kişilerle bağlantı
kurmaktan ibarettir:
İrlanda`daki dedemin bir eşek arabası vardı. Ben bir küfeye, kardeşim
öte yandaki küfeye biner, dedemle kiliseye giderdik. İngilizce bilmeyen, hiçbir
dilde okuyup yazamayan İrlandalıların tamamen söze dayalı bir kültürleri
vardı. Uygarlık insanı belli kalıplara uymaya zorluyor. Nasıl çocuklar
muhteşem resim yapar, yetişkin olunca o resimleri yaratamazlarsa, bu
insanlarda da o kalıptan eser yoktu. İrlandalıla riçin, gerçekle hayal,
geçmişle gelecek arasında katı bir sınır yok. İrlanda`dan altı yaşımda
ayrıldım, kırk iki yaşında döndüm.
Oradayken, eski bir arkadaşımın
çok yaşlanmış olan annesini ziyaret ettim. Beni son gördüğünde altı
yaşındaydım. Şimdi kırk iki yaşındayım ve yanımda altı yaşındaki
oğlum vardı. Kadın beni görmezlikten gelerek oğluma "John" diye
seslendi ve onunla İrlanda dilinde otuz altı yıl önce benimle konuştuğu
gibi konuşmaya başladı.
New York`ta Gezinmek
John Freely`in gençliği, New York`un Brooklyn mahallesinde geçer. Annesi,
"İrlandalılarla yaşamak için Amerika`ya gelmedim" dediği için,
her milletten göçmenin oturduğu mahallelerde büyür:
Annesi ve babası Amerika doğumlu arkadaşım olmadı hiç. İstanbul`u bu
kadar sevmemin nedenlerinden biri de bu. Hiçbir şeyi olmayan köylüler
geliyor, kendilerine yeni bir hayat kuruyorlar. Amerika`da herkes yabancıydı.
Orada ancak şehir merkezine gidip zenginleri gördüğümde kendimi yabancı
hisederdim. Bir gün anneme, "Biz işçi sınıfından mıyız?" diye
sordum. "Baban iş bulursa işçi sınıfından olursun" dedi.
Baab Freely, mezar kazıcılığı, hamallık, vatmanlık yapar. Sık sık da
işini kaybeder. Çocukluğunun "kira partilerini" anımsıyor Freely.
Yirmi dolar olan kirayı ödeyemedikleri için, kırk kişi çağırıp
herkesten elli sent alırlar. Sonra da akordeon ve keman eşliğinde içki çip
dans ederler. Tabi çoğu zaman parayı içkiye yatırıp, kirayı ödemeyi de
unuturlar. Freely`in hem anne hem baba tarafı, hepsi Amerika`ya göçmüş olan
onikişer kardeştir. Freely, amcalarının çoğunun kırk yaşına varmadan
öldüğünü söylerken, "ama hiç olmazsa hayattan zevk aldılar"
diyor. Freely`in babası işsizken annesi yer siler, John ve kardeşleri de her
türlü iş yaparlar. John gazete satar, prezervatif fabrikasında çalışır.
Bu işler sayesinde de New York şehrini tanır:
New York şehrinde adım atmadığım bir sokak olduğunu sanmıyorum.
Brooklyn`de büyüdüğüm için New York`un Manhattan bölgesi yeni bir
şehirdi. Gazete satarken şehri keşfediyordum. Halk kütüphanesinde de
şehrin tarihini okuyordum. New York`ta fakir olmanın İstanbul`a göre bir
avantajı, orada her mahallede halk kütüphanelerinin buluması. İstanbul`da
Gezinmek kitabının başlangıcı buydu.
New york`ta yetişen Freely için şehir, her milletten göçmen ve işçinin yaşam
savaşı verdiği, içki içip şarkı söylediği büyülü bir mekan.
John Freely, Brooklyn`de okula gider, ama liseyi bitirmeden asker olur.
1944-45`te Uzakdoğu`da savaşır. İkinci Dünya Savaşı`ndan sonra, asker
olan Amerikalıların üniversite eğitimi görmesini sağlayan G.I. kanununun
çıkması, hayatının dönüm noktası olur:
Savaşa giden Amerikalılara parasız üniversite okuma hakkı tanındı.
Biz, G.I. kanununun ürünüyüz. Bu kanun, Amerika tarihindeki en önemli
sosyal içerlikli kaundur. Bu sayede işçi sınıfından insanlar üniversiteye
gidip hoca olabildiler. Benim okulumda, benden önceki sınıfta 19 erkek
çocuktan 17`si yürmi yaşına varmadan hapse girmişti. G.I. kanunu sayesinde
benim sınıfımdan da 2 çocuk hapse girdi. diğerleri üniversite hocası
oldular.
Jogn Freely, İrlandalıların kurduğu bir okul olan Iona Üniversitesi`ne
gider. Fizik eğitimi görür, bir yandan da kendi başına Homer`den James
Joyce`a kadar birçok klasik ve modern eseri okur. Mezun olduktan sonra,
gündüzleri araştırmacı olarak çalışır, geceleri de New York
Üniversitesi`ne devam ederek 1960 yılında doktorasının tamamlar. Bu sırada
bir tesadüf eseri olarak, Robert Kolej`den iş teklifi alır. Beş yaşından
beri görmeyi arzuladığı Evliya Çelebi`nin şehrine nihayet ayak basacaktır.
Kaynak: İstanbul`da Hatırlamak ve Unutmak / Leyla Neyzi / S: 27-28-29 / Tarih Vakfı Yurt Yayınları