Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Dersaadet`e yeni atanan bir yabancı diplomat Cevdet Paşa`ya sormuş:
-İstanbul`un havası nasıldır, diye...
Cevdet Paşa da en kestirme cevabı vermiş:
-Lodos eser yaz olur, poyraz eser kış olur.
İstanbul bazen kış ortasında on-on beş günlük yazlar yaşar. İşte şubatı da paltosuz, kaşkolsuz geçirdik. Bizim oradaki gemi aslanları denize bile girmeye kalktılar.
Kasım lodosla girdi mi kış yumuşak olur diye bellemiş atalarımız. Bu yıl da öyle oldu. Ben asıl lodoslu kıştan korkarım. Vakitsiz açıp tomurcuklanan, sonra da soğuktan sapır sapır dökülen mimozalar misali insanlar da bu aldatıcı bahara şımarıp açılır saçılır, gevşer, rahatlar, sonra şifayı kapar, yatak yorgan yatarlar. İnsanı en çok yıpratıp çürüten kadınlar nasıl en kaprisli kadınlar oluyorsa, sağlık bakımından canına okuyan kentler de, işte böyle, değişken rüzgárlara açık kentler oluyor. Rahmetli Refik Halid:
-Ne olurdu şu Uludağ Çamlıca`nın yerinde olsa idi, derdi. O zaman poyraza, karayele bir paravana çeker, kışları da İstanbul`da Cote d`Azur ılıklığı içinde yaşardık.
(...) Çamlıca`dan Küplüce mezarlığına doğru bir keçi yolu uzanır. Ahmed Hamdi Tanpınar`ın bu yolu ilk keşfettiği günkü sevincini ve heyecanını unutamam. Yine böyle yazımsı bir şubat günü bu vádinin kıvrımları arasında yürürken, doğanın insanı bazen dişisel bir varlık gibi etkileyebildiğine tanık olmuştu. Fakültede beni buldu.
-Çabuk bana Giorgione`nin Venüsünü bul getir, dedi.
Dediğini yaptım. Ressamın çıplak Venüsünü neden Küplüce`dekine benzer bir doğa içinde yatırdığını ikimiz de o gün daha iyi anlamıştık. Doğayı biz en iyi ressamların, ozanların, romancıların aracılığı ile görmeyi öğreniyoruz. Bana Küplüce yoluna bakmayı Ahmed Hamdi Tanpınar dostum, ona da Giorgione öğretmişti.
İstanbul`a kaç çeşit bakılır? Herkes ona kendi penceresinden bakar. Üstelik herkesin sevdiği ayrı bir yer vardır. Alerjisi olan yerler de vardır. Örneğin Sait Faik, Çamlıca`yı ve Suadiye`yi nedense hiç mi hiç sevmezdi. Abdülhak Şinasi ise, Boğaz`ın olduğu gibi Çamlıca`nın da tutkunu idi. Fikret, Rumelihisarı`nın tepelerini severmiş. Ahmed Vefik Paşa da öyle. Sanatçı olmaya gerek yok, herkes, hepimiz kendi anılarımızı saklayan semtlere iltimas ederiz.
Ben bu bakımdan kendimi biraz şanslı görürüm. ‘‘Ahrette iman, dünyada mekán’’ sözünün, evsizlik canına tak etmiş biri tarafından atıldığı ve bir ölçüde gerçeği de oldukça yansıttığı kabul edilse bile ev sahibi olmanın da bazı sakıncaları yok değildir. İnsanı bir yere mıhlar ister istemez.
Ben ebedi kiracılığın hiç değilse bu avantajını tattım. Geçende hesapladım. Bu sihirli kentin tam yirmi altı ayrı semtinde oturmuşum zaman zaman. Bir sevgilinin kolunu, boynunu, yüzünü, bileklerini, ellerini ayrı ayrı sever gibi. (...)
HALDUN DORMEN
Kaynak: (Çok Güzelsin Gitme Dur. Bilgi Yayınevi. 1983)