İstanbul`un kuruluşuyla ilgili ünlü efsane, efsane dilinin ulaşabileceği kesinlikle, Kadıköy`ün İstanbul`dan daha eski olduğunu bize anlatıyor. Yeni koloni kurmak üzere yola çıkan Byzas`a "kendi şehrini körler şehri karşısına kuracağını " kahinler söylemiş.
Sarayburnu`na gelen Byzas, karşı kıyıda Halkedon`u görünce, kendi durduğu nokta varken orada şehir kuranların ancak kör olabileceğini düşünüyor ve gelmesi gereken yere geldiğine karar veriyor.
Bu aynı zamanda hakkında bildiğimiz en eski hikaye olduğu için, Kadıköy`ü anlatmaya bununla başlamak mantığa uygun. Ama bununla başlayınca, Kadıköy hakkında ilk sözümüz bir "iltifat" olmuyor. Efsaneden tarihe, bunu dengeleyecek bir geçiş yapalım.
Kuzeyden, Karadeniz`den doğru sık esen poyraz, Boğaz`ın Avrupa yakasında kendini daha çok hissettirir. Anadolu yakası ise bu rüzgara karşı doğal bir korunak sağlar. Dolayısıyla, bu çevrede kurulacak ilk yerleşimlerin Anadolu kıyısında karar kılmaları anlaşılır bir şeydir. Tarihte eskiye doğru gittikçe, teknoloji genel olarak geriler, zayıflar. Byzas zamanında kullanılan tekneler, Halkedon`a yerleşenlerin o zamanlar kullandığı teknelere göre daha gelişmiş olmalı.
Daha eski de, ne kadar eski ? Bu eskilik, Halkedon adından çok daha gerilere uzanıyor. M.Ö. 5000- 3000 arasında, şimdi Kadıköy dediğimiz alanın çeşitli noktalarında, örneğin Fikirtepe`de, yerleşimler kurulduğunun kanıtları var. Byzas`ın "körler şehri" dediği yerin adı, yani Halkedon, buraya yerleşenlerin kendi haklarında başka bir düşünceleri olduğunu gösteriyor, çünkü bu ad "Bakır Diyarı" anlamına geliyor. Böylece, bakır çıkan yerin adı değişirken, öbür yakada, bakırla hiç ilgisi olmayan bir bölge "Bakırköy" olmuş. Fenikeliler`in burada uzunca bir süre kaldıkları biliniyor. Ama genel olarak Helen uygarlık alanı içinde kalan bir bölge.
Efsanede veya gerçeklikte, Kadıköy kendinden sonra gelen İstanbul`a karşı hep kaybeden durumunda. Örneğin bir başka efsaneye göre Constantinus yeni Roma`yı burada kurmak üzere işe girişiyor, ama iki kartal gelip inşaat malzemesini kaptıkları gibi karşı kıyıya uçuruyorlar. Kadıköy`ün bir şanssızlığı var yani.
Gerçeklik de biraz böyle. İstanbul Doğu`nun başkenti olduktan sonra Kadıköy tarafında çeşitli binalar yıkılmış, taş ve sütunları öbür yakadaki binalarda kullanılmış.
Hristiyanlaşma tarihinde, Azize Eufemia`nın burada şehit olmasının öyküsü var. Sonra da önemli kararların verildiği Halkedon Sinodu. Türkçe`deki adının, Fatih`in İstanbul`a Kadı tayin ettiği Hızır Bey`den geldiği söylenir ki, çeşitli açıklamalar arasında bu daha akla yakın.
YELDEĞİRMENİ VE KADIKÖY
Haydarpaşa ve Kadıköy iskeleleri arasında bir koy vardır. Eskiden burada çalışan sandallar tren yolcularını bu koydan geçirirdi. Şimdi motorlu trafik her yere egemen. Bu koy boyunca uzanan kordondan içerisi Yeldeğirmeni adıyla bilinir. Yeldeğirmeni`nde ibadethane olarak Hemdat İsrael Sinagogu vardır. Bu ad, "İsrailoğullarının şefkati" anlamına gelir.
Sinagog yapılırken Yahudiler`le aynı yerde kilise yapmak isteyen Rumlar arasında kavga çıkmış, Abdülhamit de sinagog yapılmasını emretmiş. Buna karşılık Yahudiler, Arapça`daki "hamd" ile aynı Semitik kökenden gelen "hemdat" adını vererek ona teşekkürlerini dile getirdiler.
Rumlar da ancak 1918`de, bir okul binası yapıp eski okul binasını Aya Yorgi (Ayios Yeoryios) Kilisesi haline getirdiler.
Kadıköy`e geldiğimizde, rıhtımda şimdi konservatuvar olan binayı görüyoruz. Burası başlangıçta, Celal Esat Arseven tarafından, Kadıköy Hal Binası olarak yapılmştı. Bunlar hep, kıyaslanamayacak kadar küçük olan ve böylesine büyüyeceği hayal edilemeyen bir şehir için düşünülmüş şeyler.
Zamanla halin burada bulunması bir felaket haline geldi ve bugünkü düzene geçildi. Ama konservatuvara kavuştuğu için sevinen müzik öğretmen ve öğrencilerinin, çevrelerindeki kamyonlu pazarın patırtısı arasında, "mi"yi "si"den nasıl ayırdıklarını düşünemiyorum.
Kadıköy`deki eski vapur iskelesinin mimarı bilinmez. Bütün bu eski iskeleler gibi sevimli bir binadır. Karşıdaki belediye binası da bu yüzyıl başından kalmadır. İskelenin yakınındaki bir başka anıtsal bina da 3. Mustafa` nın yaptırdığı İskele Camii` dir. Şimdi Kadıköy Müftülüğü` nün yanında bulunan bu camii, 18. yüzyıl sonunda Kadıköy` ün sarayın ilgisini çekecek kadar geliştiğini kanıtlıyor.
Buralardan girilen Kadıköy Çarşısı İstanbul`un renkli çarşılarındandır, sunduğu malların niteliği de hayli yüksektir. Muvakkithane Caddesi üstünde geleneksel şekerci Hacı Bekir`in bir şubesi hala faaldir. Karşısında gene bir zamanların ünlüsü Baylan pastanesinin bir şubesi vardır. o sıranın sonundaki şekerci dükkanının kurucusu ise besteci şekerci Cemil Bey`dir. Bu dükkan da yakınlarda kapandı. Muvakkithane ve Yasa caddeleri birer meydana varır; bunların birinde Ermeni Surp Takavor, öbüründe Rum Ayia Eufemia kiliseleri vardır.
İstanbul`da özellikle gıda alanında temiz işleriyle tanınan Bulgarlar`ın açrşı içinde fırınları hala çalışmaktadır. (poğaça, açma vb.) ; ayrıca Moda Caddesi` nde şarküterileri vardır.
Çarşı içindeki Fehmi Lokantası da sunduğu olağanüstü bol çeşidiyle, ama özellikle geleneksel yemekleriyle, hatırlanmaya ve gidilmeye değer.
Kadıköy`den Mühürdar` a doğru giderken artık kullanılmayan bir İtalyan Katolik kilisesini görebilirsiniz.
Kaynak: İstanbul Gezi Rehberi / Murat Belge / Tarih Vakfı Yurt Yayınları / S: 317-320