İstanbul`un müslüman halkını görmek için en iyi zaman budur, çünkü geçen asır çok yeknesakmış, gelecek asır da muhtemelen öyle olacak. Şimdi, bir değişme buhranı içinde bulunan bu halk fevkala*de bir çeşitlilik gösteriyor. İnkila*pçıların ilerlemesi, yaşlı Türklerin mukavemeti, iki uç arasında tereddüt eden büyük halk kütlelerinin kararsızlıkları ve uyuşmaları, bir kelime ile eski Türkiye ile yeni Türkiye arasındaki mücadelenin bütün safhaları kıyafetlerin gösterdiği çeşitlilik ile olduğu gibi meydana çıkıyor. Alışkanlıklarından dönmeyen eski Türk ha*la* sarık sarıyor, kaftan giyiyor ve ayağına sarı sahtiyandan yapılmış ananevi* çediklerini geçiriyor, daha da sert olanların kallavi* sarıkları var. Tanzimatçı Türk çenesine kadar düğmeli uzun siyah bir istanbulin, koyu renk sübyeli bir pantalon giyer, Türk kıyafetinden sadece fesi muhafaza etmiştir. Bunların arasında, en cüretka*r olan genç Türkler uzun siyah istanbulini çıkarıp atmışlardır, önü açık bir setre, açık renk pantalon giyerler, küçük zarif boyunbağları takarlar, ufak tefek ziynetleri, bastonları ve yakalarında karanfilleri vardır. Biriyle öteki, kaftan giyenle istanbulin giyenler arasında bir uçurum görülür: sadece isimleri müşterektir, birbirinden tamamen farklı iki halk göze çarpar. Sarıklı Türk cehennemin üstündeki kıldan ince kılıçtan keskin Sırat köprüsüne ha*la* tam manasıyla inanır, belli saatlerde abdest alır ve güneş batarken eve döner. İstanbulinli Türk fotografını çektirir, Fransızca konuşur ve akşamı tiyatroda geçirir. Bir de mütereddidler vardır, bunlardan bazıları sarığı ha*la* muhafaza ederler ama küçük bir sarıktır bu, öyle ki, fesin küşat resmini bir rezalet çıkarmadan yapabilirler, bazıları ha*lya* kaftan giyerler, fakat artık ne kuşakları, ne çedikleri, ne parlak renkleri vardır, geri kalanını da yavaş yavaş terkedeceklerdir. Sadece kadınlar eski yaşmağı ve hatlarını gizleyen feraceyi muhafaza ediyorlar, gelgelelim yaşmak tüylü bir hotozu gösterecek kadar şeffaflaşmış ve ferace ekseriya Paris modasına göre dikilmiş bir elbisenin üzerine giyilmiştir.
Her sene binlerce kaftan kaybolmakta ve binlerce istanbulin ortaya çıkmaktadır, her gün eski bir Türk ölmekte ve tanzimatçı bir Türk doğmaktadır. Gazete tesbihin, sigara çubuğun, şarap iyi suyun, yaylı araba arabanın, piyano davulun, Fransız grameri Arap sarf ve nahivinin, ka*rgir ev ahşap evin yerini almaktadır. Herşey bozuluyor, herşey değişiyor. Belki de bir asra kalmadan, eski Türkiye`yi aramak için Anadolu`nun en uzak vila*yetlerine gitmek gerekecek, nitekim eski İspanya da Endülüs`ün en ücra köylerinde aranacak.
EDMOND DE AMICIS
Kaynak: (İstanbul 1874. Türk Tarih Kurumu Yayınları. 1993)