İstanbul`un doğasıyla olduğu kadar tarihiyle de ilginç bir köşesi Polonezköy`dür. Polonezköy`e Beykoz üzerinden ya da yeni açılan Kavacık yolu üzerinden gitmek daha akıl kárı. Beykoz`dan gidince, bir zamanlar aşağı yukarı bütün Kadıköy`ün su ihtiyacını karşılayan, şimdiyse gözümüze küçücük gözüken Elmalı Bendi`ni, sonra da yeşillik Mahmutşevketpaşa köyünü göreceğiz.
Daha sol tarafta ise doğanın henüz görece az bozulduğu Tokatderesi, ve Akbaba suyu Dereseki mevkileri var. Akbaba köyünde, buraya adını veren Ahi Babasının anısına yapılan Bektaşi dergáhı vardır. Şehrin namlı sularından Karakulak da buralardan çıkar.
İstanbul`un ilginç köşelerinden biri olan Polanezköy`ü siyasi nedenlerle Türkiye`ye sığınmış olan Polonyalılar 1842 yılında kurmaya başlamışlardı.
(...) Polonyalılar uzun süre çiftçilik ve mandıracılık yaptılar. Köyün ürünleri hálá şarküterilerde satılır. Örneğin, sahiden orada yapılmasa bile, ‘‘Polonezköy’’ bir tereyağını sattıracak bir markadır. Daha sonra pansiyonculuk işi de gelir kaynakları arasına katıldı. Kendi iddiaları muhtemelen doğrudur ve İstanbul`un ilk pansiyonlarını onlar açmıştır. Köy nüfusu arttı. On beş yirmi kişiyle başlayan kolonide, 1863`te, artık Türk yurttaşı olmuş yüz kadar Polonyalı aile oturuyordu. Dünyaca ünlü kişilerden Franz Liszt ve Gustave Flaubert Polonezköy`ü ziyaret etmişlerdi.
1863`te Polonya`da çıkan yeni isyanında bastırılmasından sonra Avrupa siyasetinde Polonya sorunu küllenmeye başladı. Polonezköy`ün ‘‘bağımsız’’ statüsü siyasi önemini kaybetti. Sonuçta 1885`te bu statü ortadan kalktı ve köy Osmanlı İmparatorluğu içinde herhangi bir yer haline geldi. Daha sonra, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemleri de burası için yeni yasal düzenlemeler getirdi.
1940`lar ve 50`lerde Polonezköy sınırlı sayıda varlıklı İstanbullu`nun zaman zaman gittiği ve kaldığı bir tatil yeriydi. ‘‘Yastık gibi bonfile’’ bulunduğu söylenirdi. Ayrıca domuz eti ünlüydü. O yıllarda her yerde domuz yetişmediği için bu et ender ve pahalıydı. Bazı itikadı zayıf İstanbullular Polonezköy`e gittiklerinde bu fırsatı kaçırmaz ve domuz yemeği ısmarlarlardı. İtikadı başka bakımdan zayıf bazı İstanbullular için de Polonezköy bir çapkınlık kaçamağı için birebirdi.
1970`lerden sonra Polonyalılar yavaş yavaş köyü ve Türkiye`yi terkederken Türkler de oraya yerleşmeye başladı. Otellerin yanı sıra birçok ev ve villa, buralarda oturanların yararlanacağı yüzme havuzu, tenis kortu gibi spor tesisleri yapıldı. Polonezköy`ün çehresi bir hayli değişti. Bütün bu ticarileşme içinde kalan bazı Polonya asıllı pansiyoncuların gelenlere davranışı da Lehistan için beslenen iyi duyguları, Can Yücel`in deyimiyle, ‘‘Aleyhistan’’a döndürecek nitelikte.
Eski kilise yıkıldıktan sonra, 1914`te yapılan ve İstanbul`daki kiliselere katılan Polonya Katolik kilisesi ve papaz evi duruyor. Köyün mezarlıkları da ilginç.
MURAT BELGE
Kaynak: (İstanbul Gezi Rehberi. Tarih Vakfı Yurt Yayınları. 5. basım. 1997)