Sarayda Sultan, Evde Sultan-II

Leyla Neyzi

İstanbul Rehberi İstanbul Yazıları Sarayda Sultan, Evde Sultan-II

Ve Çerkez kadınları, "arkalarında sarayın gücünü hissederek," kocalarına karşı da güçlü olurlar. Örneğin Tomris Hanım`ın anneannesi Meyyale Hanım, Vezir Hilmi Paşa görev icabı Hicaz`dayken İstanbul`da ayrı oturabilir:

Bunlar cakalı! Büyükannemi hatırlıyorum. Kanepeye oturur. Dört kızı aynı seviyede oturmuyorlar. Yere diz çöküyor, ayaklarını toparlayıp öyle oturuyorlar. Ama büyükannem, babam gelince ayağa kalkardı. Onu saymak, kendini yüceltmek çünkü. Makbule Hanım, bir vezir ile, Osmanlı sarayında yetişmiş bir Çerkez hanımın kızıdır. Bu, onun karakterine damgasını vurur. Tomris Hanım`a göre annesi, bir Osmanlı devlet adamının özelliklerine sahip olup, bunu Esat Paşa`nın konağının yönetiminde sergiler.

Diplomat ve bakan olan kardeşi Hasan  Esat Işık`ın da, bu özellikleri annesinden aldığını düşünüyor Tomris Hanım. Toplumda olduğu gibi ailede de kişiler arası bir hiyerarşi ve statü farkı vardır. Yönetim, sıkı kurallara bağlıdır. Ama eşitsizlikleri yumuşatan faktörler de vardır. Bu, İslam`dan gelen, insana saygı duyan, insanları eşit gören, onları ürettikleriyle değerlendiren, onları "el" değil, ailenin bir ferdi gibi hissettiren anlayıştır.

Tomris Hanım, bu sistemin işleyişine kendi evinde ve mahallesinde şahit olduğunu anlatıyor:
Ama ne kural! Kültür, kuralları tatbik etmekti. bir gün öpmedi annem beni. Müthiş bir mesafe. Ama hasta olduğum zaman başımda oturur sabaha kadar. Önem vermek, kıymet vermek sevgi. Hem de zarafet, estetik. Annem derde ki, "kesinlikle yürürken ayağının sesi duyulmayacak. Yavaş adım atacaksın. Konuşurken yavaş konuşulacak. Kimseyi sesinle rahatsız etmeyeceksin. Kim gelirse kapıya kadar götüreceksin. " Kahve gelince fincanı tepsiden kendileri alıp misafire ikram ederlerdi. Eski konaklarda iki tür ev idare edilirdi. Birinde evin hanımefendisi idare eder,diğerinde ise kahya kadınlar. Bizim evde annem katiyen kahya kadın tutmadı. Aile reisi belki erkek ama, yönetim annemin elindeydi.

Evin içinde babamın ilk hanımından kalma halalar, matmazeller, ahçılar, hizmetçiler, halayıklar. İnsanların uyum içinde birbirleriyle muazzam rahat yaşamaları var. Kolay mı, ev on sekiz kişi, hizmetçisi, personeli. Tıs yok. Bir ahçı yamağı vardı, kardeşimle beni okula götüren. Bana çanta ağır geldi. `Ömer ağa, çantamı alır mısın` dedim. `Ben senin babanın uşağı değilim. Sen taşı` dedi. Babamın uşağı! Ama kendini uşak görmüyor! Çünkü herkese, kendinin önemli olduğu hissettirilirdi. Herkes kendini aile gibi, evin ferdi gibi hissediyordu. El değil. Osmanlı birçok hata yapmış belki ama, aile düzeni çok ileri. Bunun sanatına erişmişlerdi. Maatteessüf sınıf farkı vardı, fakat kurallar olduğu için kimse kendini aşağılanmış hissetmiyordu. Köklü bir İslam kültürünün sonucu bu. Annem öyle dinle uğraşmıyordu ama, Müslüman yaşıyordu. İslam bir yaşam tarzı. Yaşam tarzını sen İslam gibi yaşamadıkça ibadet hiç.

Mahallede konakta yaşayanlara "hanımefendi," kagir evlerde yaşayan orta halli kadınlara da "hanım" denir. Komşu konaklarda yaşayan hanımefendiler, birbirleriyle görüşürler. Mahalledeki hanımlar ise hanımefendileri ziyaret ederek, fikir danışıp yardım isterler. Bayramlarda el öperler. Hanımefendiler, mahalle sakinlerini korumayı görev kabul ederler:

Mahalledeki hanımlar, annemin onlardan değişik olduğunu biliyorlardı. Ama bundan bir aşağılık hissi duymuyorlardı. Bir sorunları oldu mu, anneme koşuyorlardı. Annem de bunu bir görev biliyordu.
Bu sistemi bütünüyle değerlendirebilmek için, güçsüz tarafın, yani ahçı yamağının ve mahalledeki "hanım"ların da yaşam öykülerini dinlememiz gerekir.

Hem Kadın, Hem İnsan

Tomris Işık`ın annesi Makbule Hanım, çocukları arasında cinsiyet ayrımı yapmadığı gibi, kendini de yaptıklarıyla değerlendirir:
İlkokula başlayınca, Alman matmazelimiz bana, `sen kızsın, artık yatağını kendin yap` dedi. Kardeşiminkini o yapıyor. Annem bunu duyunca, `bunların ikisi de okula gidiyor. Kız-erkek diye ayırmanızı doğru bulmuyorum. Ya ikisininkini de yaparsınız, ya ikisininkini de yapmazsınız!` dedi. Annem ölmeden evvel, `ben ölünce, şunun annesi, şunun karısı, şunun kızı` diye yazma ilana. Ben ne yaptımsa onu yaz. Şehir meclisi azasıyken, Çamlıca tepesini satıyordu belediye, onu önledim. Üsküdar`da iskele meydanını düzelttirdim, oraya bir saat koydurttum, bunları yaz` dedi. Ne ürettimse o önemli onun için.

Cennette Yaşadım: Bir Mutlu Aile

Evdeki düzen ve annemin rolü, Makbule Hanım`ın eşi Esat Bey`le olan ilişkisinden kaynaklanır. Bu ilişki, karşılıklı sevgi ve saygıya dayalıdır:
İstiklal Savaşı`nda ahçısız kalmışlar. Bir gün babam annemi mutfakta bulmuş. ` Neden ağlıyorsun` diye sorunca, `ağlamıyorum, soğan soyuyorum` demiş annem. Babam gayet ciddi, `ahçı gelinceye kadar bizim evde soğansız yemek yiyelim` diyerek, ne kadar soğan varsa çöpe atmış.

Bu ilişki, Tomris Hanım`la kardeşi Hasan`ın da çok mutlu bir çocukluk yaşamalarına olanak sağlar:
Bir karı koca nasıl mutlu olabilir onu yaşadım. Evde huzur fışkırıyor. Cennette yaşadığımın farkındaydım. Babamın bir inancı vardı. Çocukların iyi yetişmesi için doğa içinde ve açıklık yerde olmaları gerektiğine inanırdı. Çamlıca`daki çiftliği bunun için alıştı. Babama göre, kişiliğin gelişmesi için çocuklar baskıdan uzak büyütülmeliydi. Bayramda babam sekiz buçukta aşağıya iner. Bayram namazından gelenler salona doluşur. Annem içeri girince, babam ayağa kalkar. O kalkınca, oradaki herkes de kalkar. Evin sultanı. Evde, babam anneme teslim. Ama kimse kimsenin boyunduruğuna da girmemiş. Annem de babamdan güç alıyor. Aşama yaptıran bir evlilik. Babamla evlilikten sonra o kadar kendini aşıyor ki, Atatürk devrinde Belediye Meclisi`ne aza oluyor. Annem meclis toplantısından gece onda gelir. Babam onu bekler, `Efendi geldi` der. Hem evin, hem de gönlünün efendisi.

Tomris Hanım, pek az Türk kadınının üniversite okuyabildiği yıllarda Fransız Filolojisi`nden mezun olur. Eşi, 1986 yılında vefat eden Tümgeneral Sadi Atikkan Paşa. Evlilik yaşamlarının büyük kısmı yurtdışında devlet hizmetinde geçer. Tomris Hanım, "ben Sadi Paşa`nın silah arkadaşıydım" diyor. Kızı Zeynep, başarılı bir gazeteci, oğlu Esat ise, yurtdışında yaşayan başarılı bir bilim adamı. Kendisine "aşkım" diyen torunu Ayşe ise, kökleri derinde olan bu "yaman" ailenin geleceğinin habercisi.

Kaynak: İstanbul`da Hatırlamak ve Unutmak / Leyla Neyzi / Tarih Vakfı Yurt Yayınları / S:180-184

Paylaş:

İstanbul Fotoğrafları İstanbul Tarihi İstanbul Müzeleri Dini Mekanlar Tarihi Eserler İstanbul İlçeleri Daha Fazlasını Göster

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT