Kıyıda görkemli saraylar, zengin yalılar, sahilhaneler, biraz içerlerde de köşkler, konaklar varsa da bunlar ancak kıyı boyunca uzanırdı. Zaten bu görkemli yalıların da kendi deniz vasıtaları, kendi kürekçileri vardı. Hele vezirlerin beşer çifte, bala ricalinin dörder, ula evvelin üçer, ula sanisi ve mütemayizlerin çifte kürekli kayıklarla gidip gelmeleri usuldendi.
Karadan, Tarabya`ya kadar bile olsun, düzenli bir yol yoktu. Kıyının hemen gerisinde tepelere doğru yükselen, çınarların, servileriyle yemyeşil bir doğa başlardı. İki yakada da bugünkü gibi geniş caddeler, yollar olmadığından köylere gitmek için tek çare, denizden, kayıklar, çektiriler ya da küçük yelkenlilerle gitmekti.
Tanzimat dönemiyle birlikte Osmanlı toplumunda bazı önemli değişiklikler göze çarpmaya başladı. Özellikle ekonomik alanda oldu bu değişiklikler. Kırım Savaşı`ndan sonra Avrupa devletlerinden borç para alma olanaklarının ortaya çıkması sonucu, eski İstanbul birçok varlıklı aileye dar gelmeye başladı. Boğaz kıyılarında çok sayıda saray yavruları, yalılar, köşkler, konaklar inşa edilir oldu.
Boğaz sularında iki yabancı vapur
Boğaz`ın iki yakasının rağbet görerek gelişmeye başlamasını fırsat bilen biri İngiliz, iki şirket, kapitülasyonların kendilerine verdiği haklardan yararlanarak, 1837`de bu sularda birer vapur çalıştırmaya başladılar. Bu girişimin, ekmeklerinin elden gideceği endişesiyle kayıkçıların hiç hoşuna gitmediğini düşünmek zor olmasa gerek.
Bu iki vapurun çalışmasına engel olunamayacağı için yapılacak tek şey, Boğaz`a Türk bayraklı vapurlar koyarak olarla mücadele etmekti. Tersane-i Amire`nin bünyesinde yer alan Hazine-i Hassa Vapurları idaresi, hayli aradan sonra Hümepervaz adlı vapurla Boğaz`da yolcu taşımacılığına girişti. Bu vapur, 1843 yılında Mısır Valisi tarafından Abdülmecid`e hediye edilmişti. Daha sonraları Mesir-i Bahri adlı vapur da bu hatta verildi.
Pazar kayıklarıyla hayli uzun süren gidiş ve dönüşler vapurlarla hem daha kısa sürüyor, hem de daha rahat ve güvenli oluyordu. Yaz aylarında yolcu sayısı biraz artıyordu ki, bu da yeni seferlerin konmasını gerektiriyordu.
Olay, Resmi Gazete`de yayınlanıyor
O günlerin Resmi Gazete`si olan Takvim-i Vekayi`nin Hicri 29 Cemaaziyelahır 1267 (1 Mayıs 1851) günkü sayısında çıkan bir ilanı günümüzün Türkçesiyle burada vermeyi istedik:
"Padişahın sayesinde, Boğaziçi`ne gidip gelmek isteyenler için bir vapur tahsis edilmiştir. Vapur, akşamları saat (alaturka) 11.00 sularında İstanbul`dan kalkacak, uğrayacağı yerlere uğradıktan sonra geceleyin İstinye`de yatacak. Sabahleyin 4.00 sularında (alaturka) hareket edip yine önceki yerlere uğrayarak İstanbul`a inecek.
"İstanbul`dan Kandilli ya da Kayalar`a (Rumelihisarı) gidecek bir kişi ile beraberindeki uşağı için aylık olarak 250 kuruş verilecek. İstanbul`dan İstinye ve Kanlıca`ya gidecekler ise aylık 300 kuruş ödeyecekler. Birden fazla uşağı olanlar ise, Kandilli ve Rumelihisarı`na kadar aylık 120, Boyacıköy, İstinye ve Kanlıca`ya gidecek olanlar da her uşak için aylık 140 kuruş fark ödeyecekler. Fazladan bir uşağı olanlar ise aylık üzerinden para vermeyecek, tek yolcu gibi gidiş için 100 para (2,5 kuruş), dönüş için de 100 para (2,5 kuruş) ödeyecek. Boyacıköy, İstinye ve Kanluıca için ise gidiş için 3 kuruş, dönüş için yine 3 kuruş ödeyecek. Uşağı olmayan kişilerden, yukardaki ücretlerden uşaklar için alınan farklar alınmayacak.
"Vapurlar, yeni Köprü`nün ihtisap tarafından (Eminönü) hareket edecek. Şimdiden vapur için Bab-ı Ali`den bazı kimseler adlarını yazdırmışlardır. İsteyenlerin, adlarını Beylik odasındaki deftere yazdırmaları...."
"Tersane-i Amire vapurlarının düzenli seferler yapmaya başlamasıyla kayıklarla saatler süren yolculuk yarı yarıya kısaldı. Özellikle yaz aylarında mesirelere, ayazmalara, çayırlara sefa yapmaya gitmek isteyen halkın artık vapurları tercih ettiği görülüyordu.
Başlangıçta, koyu taassuptan ötürü, İdare`nin vapurlarında kadınlara yer ayrılmamıştı. Ama İngiliz ve Rus vapurlarına kadınlar pek ala binebiliyorlardı. Bu durum karşısında, Türk vapuruna da kadınların alınmasına karar verildi. Yanlarında eşleri ya da erkek kardeşleriyle binmiş olsalar bile, kadınlar kalın bir perdeyle ayrılan bölmeye alınmaya başlandı.
Kaplıcalarda Tasarlanan Yeni Bir Kuruluş
Boğaziçi`nde yolcu taşımacılığını hem düzene koymak, hem de yabancı kumpanyaların rekabetinden kurtarmak için yeni bir kuruluşa ihtiyaç olduğu anlaşılmıştı. Öyle bir şirket kurulmalıydı ki, işleteceği vapurlarla Boğaziçi köylerine rahatça ve güvenlik içinde gidilip dönülebilsin.
Bu ihtiyacı görenlerin başında da "Büyük" ünvanını gerçekten haketmiş ünlü devlet adamı Reşid Paşa geliyordu. Ona bu fikri ilham edenler, o günlerin sadaret müsteşarlarından Fuat bey ile ulemadan Ahmet Cevdet Bey`di. İkisi de bilgili, ileriyi gören ve parlak bir gelecek vaat eden kimselerdi. Üstelik ikisi de Reşid Paşa`nın yanında yetişmişlerdi.
Görevi sadaret müsteşarlığı olan Keçecizade Fuat Bey, aynı zamanda hekimdi, kısa bir süre sonra Hariciye Nazırlığı`na getirilecek, daha sonra da sadrazam ve ileri görüşlü bir devlet adamı olarak tüm dünyada parlayacaktı.
Öteki kişi olan Ahmed Cevdet Bey de ileride tarihçi ve hukuk adamı olarak haklı bir ün yapacak, ilk Adliye Vekili olacaktı.
Cevdet Paşa, Romanya`da görevli bulunan Keçecizade Fuat Bey`e bazı talimatı götürmeye memur edildiği zaman, bir ay kadar Bükreş`te kalmıştı. Bu süre içinde iki devlet adamı birlikte dolaşmışlardı. Tuna`da seferler yapan vapurlarla yaptıkları gezmelerde, İstanbul`da, Boğaz`da bu tip vapurlar çalıştırmayı düşünmüşlerdi.
Bir süre sonra İstanbul`da buluşan bu iki aydın arkadaş, şifalı sularından yararlanmak için gittikleri Bursa kaplıcalarında, Boğaz`da vapur çalıştıracak yeni bir şirketin kuruluş hazırlıklarına giriştiler. Bu kadarla da kalmayıp kuruluşun nizamnamesini de kaleme aldılar.
Bursa`dan İstanbul`a görevlerinin başına dönerlerken yanlarında vapurculuk şirketinin nizamnamesinden başka, Kavad-i Osmaniye adlı bir dilbilgisi kitabının da ana hatlarını da getiriyorlardı. Nitekim Ahmet Cevdet Paşa, daha sonraları bu eseri tek başına tamamlayacaktır.
Şirketin resmen kurulabilmesi için Saraydan, Sultan Abdülmecid`in müsaadesinin alınmasında dönemin gerçelkten önemli devlet adamı Sadrazam "Büyük" Reşid Paşa`nın desteği görüldü.
Şirket, Hicri Rebiülevvel 1267, Miladi 1 Ocak 1851 günü padişahın irade-i seniyyesiyle Osmanlı Devleti`nde ilk anonim şirket olarak kuruldu. Olay Takvim-i Vekayi gazetesinde de yayınlanarak resmiyet kazandı.
Kaynak: Şirket-i Hayriye / Eser Tutel / S:13-16 / İletişim Yayınları