(...) Köşeyi dönünce deniz göründü: Halicin kirli suları. Soldan, Balat`tan kalkmış bir vapur geliyordu. Yetişmeliydi. Adımlarını açtı ilkin, sonra koşmağa başladı.
(...) Boynunda hoplayan işportası, yokuş aşağı koşuyordu. Koşarken işportadaki iğneler, balonlar, sabun, düdükler, şu, bu tahta kutuda hopluyordu. Yollar bozuk, yollar eğri büğrü taşlarla doluydu. Zaman zaman ayak bileği inciniyor. Aldırmıyordu. Peki ama neden koşuyor? Vapura yetişince ne olacak? Cevdet`in nerede çalıştığını bilmiyor ki!
Koşmaktan vazgeçti. Nefes nefeseydi. Soluğunu topladığı sıra Fener çarşısına gelmişti. Yukarıdaki güneş, yüksek, ağır taş yapıların aralarından kolayca sızamıyordu. Evler, sıra sıra, omuz omuza evler, eski, çok eski Rum evleri.
Birden bir kız. Tıpkı Cevriye, ama değil. Yüzü tıpkı tıpkısına o. Sahi, Cevriye`den niye öğrenmesin Cevdet`in çalıştığı yeri? Geri döndü, Perili Konağın bulunduğu mahallenin yolunu tuttu. Cevriye`lerin oturdukları evi biliyordu.
- İğnelerim, ipliklerim, düdüklerim, sabunlarııım!!!
Dönüp bakan bile yoktu. O da zaten bir şeyler satmayı ummuyordu. La*f olsun diye. Cevdet`in yerini öğrenmek, kandırmak, evlerine götürmek. Ne iyi, ne iyi olurdu. Kosti seviyordu Amerika üstüne konuşulmasını; Aslan Tomson, ya da ötekiler gibi davranılmasını değil! Eskiden olduğu gibi, Cevdet de işportacılık yapsın. Birlikte dolaşsınlar İstanbul`u. Tramvaylara asılarak altını üstüne getirsinler İstanbul`un. Sultanahmet`te top oynasınlar, maçlara gitsinler. Cevriye de katılsın onlara zaman zaman. Hep birlikte deniz kıyısına gidilsin. Cevdet öküz yutan Boa yılanları, balta girmemiş ormanlarla Kırmızı derilileri anlatsın. Dinlerken korksunlar, ürpersinler...
Cadde, sokak, sokaklar.
Bir köşeyi dönünce birden Perili Konak!
Dökülmüş sıvaları, camsız çerçeveleriyle kalın kemikli ama çökmüş bir kocakarıyı hatırlatarak, kırmızı kiremitleri, yosun tutmuş damıyla güneşin altında dikiliyordu. Karanlık pencerelerinden yaban güvercinleri, kumrular uçuşuyordu. Korkunçtu görünüşü. Cinleri, cadıları, ölüleri hatırlatıyordu. Cevdet burada gecelemişti! Ne cesurdu be hergele... İnsan aklını yitirebilirdi. Kurt yenikleri içindeki çürük tahtaların üzerinde karaböcek sürüleri, çıyanlar.
Perili Konağın önünde gene çocuklar. Cevdet`in eski arkadaşlarını şöyle bir tanır ama, bunlar yeni, tanımıyor. Bir koşu. Perili Konağın yanındaki bayırdan aşağıya. Karşıda Cevriye`lerin barakası. Tahta perdeyle çevrili. Damı paslı tenekelerden. İyice yaklaşıyor: Kapıda paslı, kocaman bir kilit.
Demek işe çıkmışlar?
ORHAN KEMAL
Kaynak: (Sokakların Çocuğu. Altın Kitaplar. 2. baskı 1970)