Sosyal ve Ekonomik Çerçeve-1

Alan Duben & Cem Behar

İstanbul Rehberi İstanbul Yazıları Sosyal ve Ekonomik Çerçeve-1

Şehir

İstanbul’da, ondokuzuncu yüzyılın son yirmi ya da otuz yılıyla yirminci yüzyılın ilk onyılları arasında, şehir halkının yaşamını doğrudan etkileyen o kadar çok şey oldu ki. Bunlardan belki de en göze görüneni, nüfusun önce olağandışı artışı ve sonra yine olağan dışı düşüşü oldu.

Çoğunluğunu eski Osmanlı vilayetlerinden Müslümanların oluşturduğu bir muhacir seli büyük dalgalar halinde İstanbul’a akıyor, buna karşın birçok gayrimüslim yeni vatanlara gitmek üzere şehri terk ediyordu. İstanbul halkı milliyetçi hareketlerin faturasını ağır ödedi. Değişik inançlardan yüzbinlerce insan köklerinden koparıldı. Bu yetmiyormuş gibi, birçok aile, ahşap binalardan oluşan şehrin büyük bölümüne zarar veren ve dev boyutlarda yıkıma yol açan yangınlar sonucu evlerinden ve mahallelerinden oluyorlardı.

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı ekonomik yıkım ve nüfus kaybına neden olmuştu. Savaşı yenilgi ve işgal, onu da devrim ve nüfus kaybı izlemişti.

İstanbul sadece savaşta yenilmemişti. Daha da kötüsü, Kemalistlerin başkenti 1920’lerin başında doğal kozmopolit mekanından Anadolu’nun ortasındaki taşra kenti Ankara’ya taşımasıyla 1600 yıldan beri taşıdığı imparatorluk başkenti olma konumunu, onurunu ve gururunu kaybetmesiydi. Bunun ardından şehrin nüfusu yüzyıl içindeki en düşük sayıya kadar indi. Her biri birer kabus niteliğindeki bu olaylar, imparatorluktan cumhuriyete geçişin yarattığı siyasi tufanın, imparatorluktaki, her yerden çok doğrudan İstanbul’u etkileyen bir medeniyet devrimi olan Batılılaşma sürecinin ve yirminci yüzyıl başı toplumsal ekonomik değişiminin demografik karşılığıdır.

İstanbul’un nüfusu, Türklerin ve diğer Müslümanların Avrupa ve Asya’da çökmekte olan Osmanlı illerinden yığınlarla geldikleri yıllarda çok akışkandı. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve 1885 nüfus sayımı arasındaki yıllar en yoğun nüfus akımına sahne oldu. Bu 1908-09’da ve 1912-13 Balkan Savaşları’ndan sonra tekrarlandı. Daha önceki çatışmaların sonucu olan karışıklıklar nedeniyle sadece Balkan ülkelerindeki 1.5 milyon kadar muhacir ülkelerini terkedip Osmanlı topraklarına yerleşti.

İstanbul 19.yy.da bir imkanlar kentiydi. Bu nedenle muhacirler iş bulmak için ticaret ve endüstri kenti olan İstanbul’a geliyorlardı ve nüfustaki onbinlerce bekara ekleniyorlardı.

1885’te İstanbul’un sürekli sakinlerinin yüzde 51’i bu şehirde doğmuş bulunuyordu. % 12’si Osmanlı Avrupa’sından, % 17’si Ortadoğu, Kırım, Kafkasya ve Orta Asya’dan, %19’u Anadolu’dan geliyordu. Bu, şehrin sürekli nüfusuydu, dolayısıyla geçici oturanları kapsamamaktadır. 1907’de İstanbul doğumlu olanlar % 57’ye yükselmişti. Bunun nedeni doğal artış olmalıdır. 1907 nüfusunda % 15 eski Osmanlı Avrupası, % 7 Ortadoğu ve Rus, % 21 Anadolu kökenliler vardı.

Sayıca azınlık olmalarına rağmen, yüzyıl dönümünde İstanbul’un karakteri Avrupa, Balkan ve Rusya kökenliler tarafından belirlenmişti. Batılılaşma, siyaset ve aile yaşamı gibi konularda bu kesim söz sahibiydi. Çoğu illerdeki orta sınıf kökenden geliyorlardı.

1880’lerden itibaren hızla genişleyen bürokratik kadrolara girdiler, yeni kurulan meslek okullarına gittiler, ticarete atıldılar. O zamanlar Müslümanlar için toplumda yükselmede kullanılan yol ticaretten ziyade bürokrasiydi. Eğitim sistemi yoluyla orta düzeyde memuriyetlere gelen göçmenlerin çoğu, Tanzimat yönetici sınıfı olan öncüllerden farklı toplumsal ve siyasal beklentileri olan bir nesil oluşturuyordu. Bu toplumsal yükselme hareketi içinde olan, taşra doğumlu ve öncü konumundaki insanlar Jön Türk hareketinin ve Cumhuriyet’in ilk ileri gelenlerini oluşturacaktı.

19. yy. sonu ve 20. yy. başında Batılı değerlerin çoğunun ve özellikle de evlilik, aile, kadın konularına ait olanların tanıtımı için bir forum niteliği taşıyan birçok popüler dergi, gazete ve piyesin yazarları ve okurları bu insanlardan ve ailelerinden oluşuyordu.

İstanbul, bu dönemde her zamankinden fazla Müslümanlaşmıştı çünkü Müslümanların şehre akımıyla gayrimüslimler kenti terk etmişlerdi. 1914’te Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, 1885’te 385.000 olan İstanbul Müslüman nüfusu 560.000’e çıkmış; gayrimüslim nüfus 489.000’den 350.000’e düşmüştü. 1860’ta 560.000 olan toplam nüfus 1885’te 874.000’e 1900’de 1.000.000’nun üstüne çıktı. 1927 nüfus sayımında 691.000’e düşen nüfüsun 448.000’i Müslümandı.

İstanbul imparatorluğun en önemli siyasi, kültürel, idari ve ekonomik merkeziydi. Aynı zamanda 1907 sayımı döneminde orta sınıf Müslüman ailelerini dahi etkileyen Batılılaşma sürecinin de odak noktasıydı. 2. Meşrutiyet İstanbul’un daha içe dönük ve dar alanlı çevresiyle olan bağını kopararak bu süreci hızlandırdı. İstanbul’un bu dönemde, sadece siyasal, ekonomik ve eğitim yönüyle değil, aynı zamanda hane ve aile yapısıyla da ülkenin gelecekteki kimliğini belirlediğini söylemek abartma olmaz.

Bu yüzyılın başları şehrin çevre ve karakterinde en büyük değişimlere sahne olmuştur. Ahmet Hamdi Tanpınar bu konuda şöyle diyor: “ 1908-1923 arasında İstanbul o eski hüviyetinden tamamiyle çıktı. Meşrutiyet inkılabı, üç büyük muharebe, birbiri üstüne bir yığın küçüklü büyüklü yangın, mali buhranlar, İmparatorluğun tasfiyesi, yüzyıldır eşiğinde başımızı kaşıyarak durduğumuz bir medeniyeti nihayet 1923’de olduğu gibi kabullenmemiz onun eski hüviyetini tamamen giderdi.”

Birbirinden yeşilliklerle ayrılan yoğun bir ahşap örgüsü, işte Mark Twain’i karşılayan geleneksel İstanbul görüntüsü buydu. Twain, denizden görüntüyü şöyle anlatıyor: “Konstantinopolis soylu bir tablo çiziyor, fakat çekiciliği pitoreskliğiyle başlayıp onunla bitiyor.”

Yakından ise bu şehir dar, sık dokulu ve kirli sokakve çıkmazlarla labirent gibiydi. Bu dönemin Batılılaşmış Türklerinin şehirden duydukları antipati yabancı ziyaretçilerinkinden az değildi. Sağlık koşulları ve yangınlardan şikayet ediyor ve bu durumu bilimsellikten uzaklık, gayrimedenilik, gerilik unsuru olarak görüyorlardı.

19.yy.da sık çıkan yangınların yok ettiği birçok yerleşim yeri daha sonra yerini Batılı şehir planı ilkelerini izleyerek inşa edilmiş cadde ve ev örgüsüne bıraktı. Ancak bunlar eski organik şehrin içinde, büyüklüğü yangınların genişliğiyle belirlenen, çevresinden kopuk adalar oluşturuyorlardı.

Yenilikler sonucu birçok cadde ve sokak büyük değişimlere uğradı ama toplumsal bileşimde önemli bir değişim olmadı. 19.yy.da Paris’in yeniden yapılanmasında olduğu gibi alt gelir grupları şehrin kıyısına itilmediler. Birkaç anayol, semtler arasında ulaşımı kolaylaştırmak üzere, eski şehri bazı yerlerde keserek geçiyor, ancak şehir sakinlerinin hayatının mahalle düzeyinde pek fazla değişmediği görülüyordu.

Kaynak: İstanbul Haneleri, Alan Duben-Cem Behar, İletişim Yayınları, 1998, say.48-52

Paylaş:

İstanbul Fotoğrafları İstanbul Tarihi İstanbul Müzeleri Dini Mekanlar Tarihi Eserler İstanbul İlçeleri Daha Fazlasını Göster

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT