Yaşam Standartları
İstanbul`da ekonomik faktörlerin aile hayatını nasıl etkilediğini ele almadan önce, bu çalışmanın kapsamına giren yıllarda ailelerifn refahı konusunda bir fikrimiz olmalı. O dönemde ailelerin içinde bulundukları yerel ekonominin niteliği neydi?
Ekonomi, ilgilendiğimiz dönem boyunca değişime uğradı mı? Şehirli aileler için geçim ne oranda sorun oluşturuyordu? Bunlar bu bölümde cevaplamaya çalışacağımız sorunların bazıları. İncelediğimiz döneme ilişkin, aile geçimi ve yaşama standartları üzerine detaylı araştırmalar olmadığından, bu sorulara ancak tek tek kişi ücretleri ve fiyatlara ilişkin ulaşılabilir verilere dayanarak cevap vereceğiz. şaşırtıcı olan, bu konular hakkında 1920`lere ait daha az bilgi bulunması.
Ücret-fiyat makası İstanbul nüfusunun hatırı sayılır bir kısmının gündelik yaşamını etkilemekteydi. Shaw ve Shaw, 1886`da yetişkin, Müslüman, erkek nüfusun yüzde 11.4`ünnü devlet dairelerinde çalıştığını ve kısmen maaşa bağımlı olduklarını söylüyorlar. Hesaplarımıza göre, 1885`te şehrin yerleşik Müslüman aile reislerinin yüzde 40 kadarı aylık veya gündelik ücrete bağımlıydı. Bunlar yüksek memuriyetlerden vasıfsız işçiliğe kadar değişen mesleklere mensuptular. Bunların yüzde 31.4`ü değişik düzeylerde askeri veya sivil memurlar, yüzde 8`i ise çeşitli alanlarda çalışan ücretlilerdi.
Bu dönemde gerek memur gerekse ücretlilerin sayısında genelde hızlı bir artış vardı. Maaşları devlet bütçesinden ödenen memur sayısı 1895-96`da 150.000 iken bu rakam 1909-10`da 180.000`in üzerine çıkmıştı. İstanbul`da ücretli ve aylıklı aile reislerinin oranı 1907`de yüzde ellinin üzerine çıkmıştı. Bunların 38.4`ü askeri ve sivil memur, yüzde ondan fazlası ise diğer ücretlilerdi. İstanbul`un Müslüman nüfusu, hiç kuşkusuz, giderek daha fazla oranda ücret ve piyasa ekonomisine eklemlenmekteydi; bir gelir tipi olarak ücret ve bir ekonomik grup olarak ücretliler yavaş yavaş önem kazanmaktaydı.
Bu durum, ücretler, hayat pahalılığı göstergeleri, gerçek ve nominal ücretler gibi verilerin o dönem şehir halkının refah ve yaşama standardı konusundaki önemini açıklıyor.
Ücretler ve Hayat Pahalılığı, 1880-1918
Elimizdeki çeşitli kaynaklardan yola çıkarak Ondokuzuncu yüzyılda, İstanbul ve civarı için kabataslak bir ücret tablosu çizmek mümkün. Örneğin, unun kilosu bir kuruş ve sığır etinin kilosunun iki kuruş olduğu 1860`larda, İstanbul civarında bir tarım işçisi günde altı, yedi kuruş arasında ücret kazanmaktaydı. 1870`lerde vasıflı bir tekstil işçisi günde dört, beş kuruş kazanıyordu. Yüzyıl dönümüne doğru, İstanbul`da bir zenaatkarın kazancı günde yedi ile onüç, 1906`da ise dokuz ile onsekiz kuruş arasında değişiyordu. İstanbul`da gündelik ücretler taşradakinden yüzde 20 daha fazlaydı.
Hesaplara göre, yüzyıl dönümünde `vasıfsız bir işçinin gündelik ücretinin, 1850 civarındaki ücretinden iki kat daha fazla olduğu hesaplanmıştır. Bu da gerçek ücretlerde belirgin bir artış olduğunu gösterir.`
Ücretleri hesaplarken, İstanbul emek piyasasında yaş ve cinsiyet farkı esasına dayanan farklılaşmayı dikkate almak gerekir. Ortalama bir erkek tekstil işçisini haftada dokuz ile ondört kuruş arasında ücret aldığı 1870`lerde, kadınlar sadece üç ile beş kuruş arasında, çocuklar ise iki kuruş ücret alıyorlardı.
İstanbul ve Anadolu`daki çeşitli endüstrilerde benz4er durumlar kaydedilmiştir. Sömürüye açık olmakla birlikte, kadın ve çocukların çalışmasıyla fazladan gelir elde edilebilmesi ekonomik kriz ve çöküntü dönemlerinde aile ekonomisine belli bir esneklik ve rahatlama sağlamaktaydı.
Birinci Dünya Savaşı`nın bir çeyrek yüzyıl öncesinde nominal ücretlerde artış eğilimi gözlemlenmekteydi. Sözünü ettiğimiz dönem boyunca, ortalama maaşları ücretlilerin aylık kazancının çok üzerinde olan memurlar, her zaman daha avantajlı durumdaydılar. Tanzimat`tan sonra devlet memurları belki de İmparatorluktaki emek piyasasının ayrıştıran en önemli faktörü oluşturmuşlardı. Birinci Dünya Savaşı sonrasına kadar devlet memurluğu Müslümanlarca genç bir erkek için en arzulanır olan iş alanıydı. O dönemde şehirdeki ücret farklılıklarına tek bir örnek vermek gerekirse 1913`te bir işçinin gündelik ücretine baktığımızda bunun ortalama 14.1 kuruş olduğu görürüz. Bu 350 kuruş aylık maaş demektir.
O dönemde, İstanbul`da, Osmanlı Hariciye Nezareti`nde çalışan memurların ortalama aylığ 1.117 kuruştu, yani bir işçinin aylık kazancının üç katından fazlası. 1913`te İstanbul`da Osmanlı memurlarına ödenen ortalama ücret buna yakındı-1.166 kuruş.
Neyin yeterli bir yaşam ücreti olarak görüldüğü ise ayrı bir konu. Bu ücret ve maaşları alanların veya genelde halkın, mevcut ücret taksimatı ve ekonomik hiyerarşiyi ve bir aileyi geçindirmenin maliyetini ne şekilde algıladıklarını bilmek çok önemli.
Zira bunlar daha sonra Birinci Dünya Savaşı sırasında olacaklar konusunda bir referans noktası oluşturmaktaydı. Yüzyıl başlarında 540 kuruş aylık küçük bir aileyi geçindirmek için yeterli sayılmaktaydı. 1897`de bir dilekçe sahibi 600 kuruş maaşın (belki de büyükçe olan) ailesini geçindirmeye yetmediğini belirtiyordu. 1.000 kuruş maaşını ailesini geçindirmek için yeterli bulduğunu ileri sürüyor.
İstanbul`da `ortalama` bir aileyi geçindirecek asgari maaş konusunda yapılan diğer iki hesaplama sonuç olarak daha düşük rakamlar veriyor.
1914`te ortalama bir ailenin tükettiği mal ve hizmet miktarına dayanarak yapılan hesap sonucu olan 945 kuruş aynı tarihte İstanbul`da bir memurun ortalama maaşından oldukça düşüktür. Zafer Toprak 1914 Temmuz`unda, İstanbul`da, orta düzeyde bir devlet memurunun bütçesini 235 kuruş olarak gösteriyor.
Ancak, burada gerekli mal ve hizmetler oldukça sınırlandırılmış; ayrıca kira ve ulaşım dahil edilmemiş. Nitekim bu son iki hesaplama 1914 yılı için yapılmış; bu gerek fiyatlar gerekse ücretlerin ortalama düzeyinin yükseldiğini gösteren her türlü belirtinin olduğu sonucuna varmamak elde değil.
Kaynak: İstanbul Haneleri, Alan Duben-Cem Behar, İletişim Yayınları, 1998, say.48-52