Tanpınar ve Aziz Mahmut Hüdai

Enis Batur

İstanbul Rehberi İstanbul Yazıları Tanpınar ve Aziz Mahmut Hüdai

1628`de öldüğünde bütün İstanbul halkının sokağa döküldüğü rivayet edilen Mahmut Hüdai`nin külliyesi, bugün de şehrin en gözde dinsel merkezlerinden biri sayılmakta ve yılda yüz bini aşkın Müslüman tarafından ziyaret edilmektedir.

Üsküdar postanesinin yanındaki sokaktan gidilen külliyenin Doğancılar tarafındaki girişi ise Sübyan Mektebi sokağındadır. Oldukça dik bir yokuşu yataylamasına kesen bu iki paralel sokağın arasında geniş bir yer kaplayan külleyinin farklı birkaç düzeye yerleşen birimleri, mimarî özellikler açısından hayli çelişkili bir görünüm ortaya koyar. Üslup birliği taşımaması, külliyenin ‘‘Beş Şehir’’de Tanpınar tarafından acımasız bir tonda ele alınmasına yol açmıştır: 

‘‘Üsküdar`da Doğancılar’ın biraz altındaki Aziz Mahmut Hüdai külliyesi Tanzimat mimarîsinin zevksizliğine en büyük misaldir. Kış bahçesi kılıklı camekánlarıyla, karşısındaki kadim eserler müzesi taklidi bina ile Bursalı Üftade`nin müridi, Aziz Mahmut Hüdai`nin ne münasebeti vardır?

Bu binalar ikinci imparatorluk devrinin o meşhur arması gibi her ruh ve mánáya yabancı kalıplardır. Ben, Aziz Mahmut Hüdai Efendi`yi, Sultan Ahmed camiinin temelleri arasında tahayyül ediyorum. Zaman zaman benim için oradan çıkar ve hiç bir hikmetin teselli edemeyeceği bir hüzünle o çok sevdiğim beytini tekrarlar: 

Günler gelip geçmekteler 
Kuşlar gibi uçmaktalar.’’ 

İstanbul`a yaklaşımındaki inceliğe büyük hayranlık beslediğim Tanpınar`ın, Doğancılar`ın bu kuytu köşesine duyduğu neredeyse hoyrat, sevgisiz bakışı benimseyemedim bir türlü.

Tersine, Aziz Mahmut Hüdai külliyesinin, bütün o karmaşık, bugünün anlamsal vurgusuyla arabesk sayılabilecek ‘‘eklektik’’ dokusunun bana bir hayli çekici geldiğini itiraf etmek isterim. Aşağıdan girildiğinde, eşikten başlayarak, avluya açılan merdivenin her basamağında apayrı bir heyecan yaşatan bu tuhaf bileşimde, belki de Tanpınar`la aramıza girmiş yarım yüzyıllık bir beğeni farkı biçimleniyor: Şehrin, arkasında yatan çevre estetiğine sırt dönmüş bir anti-estetik düzene geçmiş ve orada hızla, şiddetle ilerlemiş olması bu duyguyu uyandırıyor olabilir bende.

Öyle ki; külliyenin aynı anda Osmanlı dinsel mimarîsinin kötü bir örneğiyle Tanzimat`ın sivil mimarî anlayışını barındıran bir parçası üzerine kurulmuş olması; arada yarı-hellenistik üslupta üçüncü bir öğenin ortaya çıkması; hatta girişin ve hemen yanındaki çeşmenin kitabelerinin siyah fonla (şimdilerde) bezenmiş olması bile keyfimi kaçırmaya yetmiyor. 

Aziz Mahmut Hüdai külliyesini bir de geceleri görmek gerek. Gazlı sokak lámbalarının garip, tedirgin edici ışığı altında, külliyenin dört bir yanını kuşatan hece taşları, loş ortamda birer ‘‘röliyef’’ gibi duruyorlar.

Ana caddelerin ötesinde, çevresindeki sevimsiz apartmanların ölü sessizliğinden habersiz, külliyenin kat kat yükselen avlusunda çarpıcı düş yorumlarıyla Şeyh ve çarpıcı düşleriyle Tanpınar geziniyor sanki.

ENİS BATUR

Kaynak: (Kediler Krallara Bakabilir. Remzi Kitabevi. 1990)

Paylaş:

İstanbul Fotoğrafları İstanbul Tarihi İstanbul Müzeleri Dini Mekanlar Tarihi Eserler İstanbul İlçeleri Daha Fazlasını Göster

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT