`Viyolonselin Paganini`si Benyamin Sönmez ile Müzik Sohbeti... - I

Söyleşi Röportajlar `Viyolonselin Paganini`si Benyamin Sönmez ile Müzik Sohbeti... - I

Mistislav Rostropoviç’in “kuşağının önde gelen viyolonselcilerinden, tartışılmaz yetenek” olarak değerlendirdiği Benyamin Sönmez ile Müzik Sohbeti "1. Bölüm"

Paylaş:

Yorumlar:

istanbul.net.tr Ocak 15, 2014
Müzik ile nasıl tanıştınız? Çocukluğunuzdan kalan ilk müzikle tanışma enstantenesini anlatır mısınız?
Küçük yaşlarımdayken bizim ailede profesyonel müzisyen yoktu ama evin içinde her zaman müzik vardı, hatta oyuncaklarım bile müzik aletleriydi ( kanun, saz, cümbüş, gitar, davul, org).


Konservatuara girmeniz biraz maceralı olmuş, anlatır mısınız o dönemi? Nasıldı konservatuar yıllarınız?
ilk giriş sınavlarına 13 yaşımdayken girmiştim, hiç unutmam o anı. Sınav jürisi benim için "0 yetenek bu çocukta kulak yok vakit kaybetmeyin" dediler. Ama bunu duyan ben inat edip ertesi yıl bir daha girdim sınavlara. Bu sefer sınavdaki jüriler hırsıma yenik düştü ve ben 1 yıl içinde yetenekli ve kulağı olan biri oldum. :)

Nasıl Natalia Gutman`ın öğrencisi oldunuz? Ve Gutman`ın hayatınızdaki yerini yorumlar mısınız?
Yaşıyan büyük viyola solisti Yuri Başmet’in ricası üzerine Gutman zaman ayırıp beni dinlemeye söz verince hayatımın fırsatını değerlendirmeye karar verdim. Yılın belirli dönemlerinde Stuttgart’a geliyordu ders vermek için. Geleceği tarihi öğrendim. Beni sınıfına kabul edip etmeyeceğini bile bilmeden Ankara Konservatuvarı’ndan ayrıldım. 18 yaşında, yarım yamalak Almancamla Stuttgart’a gittim. Konservatuvarı buldum. Kapıyı çalıp, sınıfa girdim. Kendimi tanıttım. Bashmet’in tavsiyesiyle Türkiye’den geldiğimi söyledim. Zamanı olmadığını, öğrencileriyle ders yapacağını, ders sonunda vakti olursa beni 10 dakika dinleyebileceğini söyledi. Fırsatı kaçırırsam, uzun süre beklemem gerekecekti. Allah bilir dersten sonra hangi ülkeye uçacaktı konser için… Uzun süre diğer öğrencileri dinledim. Nihayet sıra bana geldi. Kodaly’ın solo sonatını çalacağımı söyledim. Son bölümü istedi. Önce tekniğimi görmek istiyordu. Sonra Chopin’in sonatını çaldım. 10 dakikalık dinleti 1,5 saati buldu. Sonunda “Sınıfıma hoşgeldin” dedi. O sıralar Gutman’ın öğrencisi olmak için sıra bekleyen yüzlerce viyolonselci vardı, aralarından sıyrılıp o sınıfa girmek gerçekten çok büyük bir şanstı benim için. Ancak kendi imkânlarımla Almanya’da okumam mümkün değildi. Türkiye’ye döndüm, burs için başvurmadığım kurum kalmadı. Ya cevap gelmiyordu ya da başvurum geri çevriliyordu. Hayli uzun sürdü bu arayışım, en sonunda Kültür Bakanlığı’nın bursuna hak kazandım, tam bursu alacağım sırada AKP iktidara geldi. Benim gibi pek çok müzikçinin burs hakları iptal edildi. Her şeyi göze alıp Almanya’ya gittim. İlk birkaç ay inşaat işçileri ve kamyon şoförlerinin kaldığı bir binada yaşadım. Ardından yurtta kalma hakkını kazandım.

Almanya maceranız nasıl başladı? Zor oldu mu herşey yeniden başlamak?
19 yaşında her şeye yeniden başladım. Gutman’la ilk ders çok uzun sürdü. Neler öğretmesi, hangi yanlışları düzeltmesi gerektiğine karar verdi. Öğrendiğin her şeyi unutup, viyolonsele yeniden başlayacaksın, dedi. Yayıma taksimatlar yaptı, çalgıya yeni başlayan bir çocukmuşum gibi her şeyi silbaştan gösterdi. İlk bir yılım kâbuslarla geçti, bir türlü alışamıyordum Rus stiline. Viyolonsele Navarra ekolü, yani Fransız ekolüyle başlamıştım. Rus stili bunun tam tersiydi. Çok yavaş ilerliyorduk, çünkü Gutman iki ayda bir ders yapabiliyordu. Bazen dört ay gelemediği olurdu. Almanya’da okuduğum 1,5 yılda toplam beş ders yapabildik.

Vee Moskova... Çaykovski Konservatuarı... adaptasyon zorlukları yaşadınız mı? Nasıldı okul, yaşam ve çalışma şartlarınız?
Gutman bir yaz Fethiye’ye, bizim eve tatile geldi. Almanya’da benimle çok az ilgilenebildiğini, Moskova’ya gidersem benimle daha çok çalışabileceğini söyledi. Çünkü evi Moskova’daydı. Benim için yer, mekân önemli değildi. Gutman olduktan sonra Afrika’ya bile gitmeye hazırdım. Ailem de beni destekliyordu. Gutman bir yaz Fethiye’ye, bizim eve tatile geldi. Almanya’da benimle çok az ilgilenebildiğini, Moskova’ya gidersem benimle daha çok çalışabileceğini söyledi. Çünkü evi Moskova’daydı. Benim için yer, mekân önemli değildi. Gutman olduktan sonra Afrika’ya bile gitmeye hazırdım. Ailem de beni destekliyordu.

Moskova’da ne gibi sorunlar yaşadınız?
Çaykovski Konservatuvarı’nın yıllık ücreti akıl almayacak kadar yüksekti. Ayrıca Moskova dünyanın en pahalı şehirlerinden biri. Ne yapacağımı düşünürken, şansım döndü. Türkiye’deki bir konserimde, sanatsever bir işadamıyla tanıştım. Bana destek olma sözü verdi. Beş yıl boyunca masraflarımı üstlendi. Adının açıklanmasını istemeyen bu işadamına maddi ve manevi olarak çok şey borçluyum. Ardından Gutman, Moskova’nın güvenli olmadığını söyledi. Evinde, ailesiyle yaşamamı önerdi. Kısa süre sonra anne oğul gibi olduk. Benim için Gutman, viyolonsel annemdi. O da bana Sultan ismini takmıştı. Evinde ders alıyordum, çalışmalarımız konser havasında geçiyordu. Almanya’daki bunalımlı dönem geride kalmıştı. 21 yaşındaydım ve viyolonseli tekrar zevkle çalıyordum. Benim dışımda bir öğrencisi daha vardı, haftada bir ders yapıyorduk. Çaykovski Konservatuvarı’nda eğitim çok sıkıydı. Felsefe, ekonomi gibi genel kültür dersleri zorunluydu. Rusçam yeterli değildi. Okulda zorlanmak yerine evde Gutman’la çalışmayı tercih ediyordum. Her gün okuldan Gutman’ı arayıp, dersleri takip etmediğim için şikâyet ediyorlardı. Gutman’ın ısrarına rağmen derslere gitmemeyi sürdürdüm. Evde saatlerce çalışıyor, Gutman’la sohbet ediyordum. Sonunda sınıfta kalma noktasına geldim. Gutman araya girdi. “Çaykovski Konservatuvarı’nın en yetenekli öğrencisini sınıfta bırakamazsınız” diye ağırlığını koydu. Yani sorun, viyolonselimle Gutman’ın peşinde koşturmamdı. Konserlerine birlikte giderdik. Sahneye çıkmadan hep yanındaydım. Gözlemlerimle tecrübem artıyordu, müthiş bir fırsattı. 250 civarında konserini kulisten dinledim. Sonuçta konservatuvarın en iyi viyolonselcilerinden biri olmuştum. “Viyolonselin Paganini’si” diyorlardı bana. Çalıştığım odanın kapısında toplanıp dinlediklerini, çünkü Gutman sandıklarını anlatıyorlardı.

Size, "viyolonselin Paganini`si"diyorlar, ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Bana herzaman farklı isimler taktılar; `cellonun prensi`, `cellonun sultanı` gibi.. Paganini 19. yüzyılın efsanevi kemancısıydı ve ben onu kafamda canlandırdıkça onun bir sahne şeytanı olduğunu hayal ediyorum. Böylesine dahi bir efsanenin ismini bana yakıştırmaları tabi ki içten içe hoşuma gidiyor.

Konservatuara ilk girdiğiniz yıllardan itibaren pek çok yarışmaya katıldığınızı, ödüllerinizi biliyoruz, yarışmalardan bahseder misiniz? Sizin için önemliler mi?
Hiç sevemedim yarışmaları ben. Bir çok uluslararası yarışmalarda ödüller kazandım fakat En iyi çalanın birinci olması kural değil yarışmalarda. Günümüzde müzik yarışmaları sayısal loto gibi. Ben de saatlerce çalışıp hayatımı yarışmalara harcamak yerine, kafamı sadece müziğe yoruyorum.

Söyleşinin 2. Bölümü için tıklayın

Röportaj: Oya Özer Sarıer
www.istanbul.net.tr


istanbul.net.tr

Kare Kod (QR) Uygulaması

Sitemizde yer alan Mekan sahipleri ,etkinlik düzenleyenler, Kare (QR) kodunuzu oluşturun, bilgilerinizi mobil kullanıcılarla kolayca paylaşın. Oluşturduğunuz kare (QR) kodu yazıcınızdan basarak hemen kullanabilirsiniz.

Herhangi bir yorum yapılmadı ilk yorumlayan siz olun...
Yorumlar yaparak sesini duyur..!

İlginizi Çekebilir

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT