Ülkemiz Ermeni azınlık toplumunun dinsel ve klasik müzik yaşamında 68 yıldan bu yana faaliyetlerini sürdüren Feriköy Surp Vartanants Kilisesi Korosu, ülkemiz çok sesli müzik yaşamı içinde adından söz ettirmeye başladı. Klasik Türk Musikisinden örneklerin yanı sıra Anadolu Ermeni ve Türk folklor müziğinden örneklerle de sanat gündemindeki yerini alan Surp Vartanants Korosu, geçtiğimiz yıl Kalan Müzik adına Vartanants Korosu adlı ilk CD çalışmasını yaptı. Şef Adruşan Halacyan yönetiminde faaliyetlerine devam eden koro, geçtiğimiz hafta Sezen Aksu eşliğinde “Anadolu Şarkıları” adlı organizasyon içinde Rum “Onorio”, Musevi “Los Paşaros” ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Çocuk Korosu, Enderun Klasik Müzik Topluluğu korolarıyla birlikte Efes ve Aspendos`da düzenlenen konserlerle izleyenleriyle buluştu. Türk, Kürt, Judeo-Espanol, Rum ve Ermenice eserlere de yer verilen “Anadolu Şarkıları” adlı program, 19 ve 20 Eylül`de Harbiye Açık Hava Tiyatrosu`nda yeniden izleyenlerle buluşacak. Ülkemiz azınlık basını içinde etkin bir yere sahip AGOS gazetesinin köşe yazarlarından ve Surp Vartanants Korosu Tenorlarından Markar Eseyan`la azınlık müziğinin çok sesli yankıları üzerine söyleştik. Öncelikle ülkemizin Ermeni azınlık toplumuna ait bir vatandaşı olarak bize kendi dünyanızdan söz eder misiniz?
- Bunun bir süreci var. Özellikle Asala terörünün yaşandığı dönemlerde, azınlık olmanın nasıl bir şey olduğunu hissetmiştim fakat ’80, giderek ’90 lı yıllar sonrasında bu manevi baskının iyice azaldı. Bunun dışında arkadaş çevremde, sosyal çevremde bu konuda bir sorun yaşamadım şimdiye kadar. Kendimi Ermeni olduğumun bilincinde bir insan olarak hissediyorum ve bundan dolayı kendimi kötü hissetmiyorum.
Benliğinizde iki kültürü birden barındırmak nasıl bir duygu?
Herhalde bu bize, azınlık olmanın az da olsa getirmiş olduğu avantajlardan biri. Diğer dezavantajlar bir yana, bu bizim kendimizi teselli ettiğimiz bir yanımız. Kendi kültürünüzü devam ettirirken, diğer kültürlerle birlikte içerisinde yer aldığınız etkin kültür, bu manada müzikten mutfağa bir çok gelenek ve göreneğe ortak kılıyor sizi. Ben bir Ermeni olarak kendi kültürümün yanısıra birlikte yaşadığım diğer kültürlere de ortak olmak açısından kendimi oldukça zengin hissediyorum. Ermenilerin kültürel ve sanatsal açıdan kuvvetli duruşunu ise Anadolu’nun kültür zenginliğine bağlıyorum. Ermeniler ürettiklerine komşu kültürlerin öğelerini kattılar, bunlara karşı durmadılar. Bu açıdan Ermenilerin bu yumuşaklığını seviyorum yani diğer kültürler karşı bir duruşları olmadığını görüyorum. Politikanın çoğu zaman halkların elinde olmayan, istem dışı sonuçlar getirebileceğini gördük. Bunları halklara maletmedik. Bu kültürel alışveriş en zor dönemlerde bile devam etti zira halkların kardeş olduğunu kabul ettik. Kendimi bir Ermeni olarak bu açıdan şanslı sayıyorum, Anadolu kültürünün tüm renklerine sahibim, bu güzel bir avantaj.
Anadolu kültürü içinde Ermeniler ve diğer kültürlerin ortak noktalarına değinebilir miyiz?
Anadolu Şarkıları adlı konserde “Sarı Gelin” adlı türkü aslında bunu vurgulamak için seçildi. Bu bir anlamda, bir sembolüydü Anadolu kültürünün. Ermenilere, Türklere, Kürtlere, Azerilere malolmuş bir Anadolu türküsü. Anadolu kültürü tabii ki sadece türkülerle sınırlı değil, bir Ermeni köy düğünü ile bir Müslüman’ın kini birbirinden ayırt etmek çok zordur ve yaşamın her alanında “Sarı Gelin” örneğindeki içiçelik göze çarpar. Bu ister bir şarkı, bir halk dansı yada mutfak kültüründe olsun. Dile bakıyorsunuz, Türkçe den Ermenice ye, Kürtçe ye birçok sözcükler var. İnsanlar yanyana yaşadıkları zaman birbirine benziyorlar, buda onları bir üst paydada kardeş kılan öğelerden ve biz bu noktada Sarı Gelin kimin türküsü, bu oyun aslında hangi halka ait gibi ayrımcılıklara gitmemeliyiz. Bu ortak bir kültür dür, Anadolu da birlikte yaşamış insanların binlerce yılın imbiğinden süzdükleri bu kültür bugün hepimizin ortak mirasıdır ve hiç birimiz bir diğer Anadolu halkını bu noktada tecrit edemeyiz. O halk ister bugün sayıca az veya çok olabilir fakat onunda bu kültürde bir gurur payı vardır.
Önceki hafta Sezen Aksu ve “Anadolu Şarkıları” konseriyle ilgili basında çıkan tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Olumsuz düşünmüyorum. Bu konser ülkemizin demokrasi tarihinde bir ilktir. Dolayısı ile sanatını aşıyor. Şarkılar gerçekten iyi söylendi, uyum güzeldi ama amacı o kadar kutsaldı ki, bunların hepsi gölgede kaldı, zamanlaması çok güzeldi ve gerçekten çok güzel bir mesaj verdi ülkemize. Basından takip ettiğim kadarıyla, birkaç olumsuz yaklaşım dışında çok olumlu yaklaşımlar gördüm ve o sert yaklaşımlarda çok ciddi tepki gördüler basın ve halk tarafından. Tüm saygın köşe yazarları ve sanatçılar sahip çıktılar Anadolu Şarkılarına. Bu konser halkın birlikte şarkı söylemeye ne kadar hasret kaldığını gösterdi.
Gitsinler Ermenistan da, Yunanistan da söylesinler, bakalım bu şarkıları oralarda söyletirler mi” söylemleri için ne diyorsunuz?
Aşırı milliyetçi politikalarının haklılığını göstermeye çalışıyorlar. Bugün dünyanın bir çok ülkesinde aşırı milliyetçilerin hala var olduğunu biliyoruz. Fakat giderek şunu da görüyoruz ki; ulus, devlet, milliyetçilik ve ırkçılık gibi kavramlar artık dünyada sorgulanmaya başladı. İşte şehit analarını kullanarak halkın duygularını suiistimal etmeye çalışıyorlar, amaç düşmanlığı körüklemek. Tabii ki bugün Ermenistan, Yunanistan yada başka bir ülkede böyle bir konser yapılsa orada da marjinal bir azınlık ortaya çıkıp bunu protesto edebilir ama yine o ülkelerde büyük çoğunluğun bu tür konserlere destek olacağına da inanıyorum. Çünkü dünya artık barış istiyor. Ermenistan yada başka bir ülkede tepkiler olabilir ama bu, böyle bir konserin Türkiye`de yapılmasının doğru olmadığını göstermez. Ben bu tür konserlerin her ülkede insanlık adına destek bulacağına inanıyorum.
Bu konserin 30 Ağustos`ta yapılmaması gerekirdi diyenler var.
Bu ülkenin vatandaşları yılın 365 günü kendi dillerinde şarkı söylemekte özgürdürler. Bu tarih, Kültür bakanlığımız tarafından verildi bize. Konserin 30 ağustosta yapılmasının uygun olmadığı hakkındaki açıklama ise yine Kültür bakanlığımız tarafından tepkiyle karşılandı. Bence Anadolu Şarkılarının 30 Ağustosa denk gelmesi çok da anlamlı oldu. Biz bu konserde Zafer Bayramımızı kendi dilimizde şarkılar söyleyerek tek bir yürek halinde kutladık. Bu bir rastlantıydı ama içtenlikli ve güzel bir rastlantı. Son olarak şunları eklemek istiyorum; “Anadolu Şarkıları” konseri sırasında biz sadece Türkçe, Rumca, Ermenice, Yahudi’ce değil; Kürtçe, Süryanice, Lazca, Anadolu’nun tüm şarkılarına ses verdik. 70 yıllık bir azınlık kültürü tecrübesine sahip Türkiye Cumhuriyeti şimdiye kadar nasıl ki Ermenice, Rumca ve Yahudi’ce şarkılar yüzünden bölünmediyse, şimdiden sonra da bölünmez ve bölünmeyecek. Biz bu ülkenin çocuklarıyız; hep birlikte şarkı söyledik, bunun ülkemize sevgi ve barış getireceğine inanıyoruz.
Nefesinize kuvvet Markar Eseyan. Sizin şahsınızda, başta Sayın Sezen Aksu, Ermeni Surp Vartanants, Musevi Los Paşaros, Diyarbakır Belediyesi Çocuk Korosu, Enderun Klasik Müzik Korosu, Rum Onorio koroları ve emeği geçen herkese binlerce teşekkürler. 20 Eylül`de sizi Maçka Açık Hava Tiyatrosunda tekrar dinlemekten, bu ülkenin sevgi ve barıştan yana insanları olarak mutluluk duyacağız.
Röportaj: Arman TAYRAN