Rona Munro'nun dünyada en çok oynanan oyunu olma özelliğini taşıyan Demir'in bu kadar sevilmesinin nedeni nedir sizce? Oyundan kısaca bahseder misiniz?
Zeynep Özyağcılar: Feminist bir yazar Rona Munro. Çok güzel yazılmış bir oyun. Farklı bir aşk hikayesi var oyunda. Bunun haricinde kadın dünyasını çok güzel ifade ediyor. Kadına hakkettiği değerin verilmediği zaman, o sevgisine gerçek karşılık verilmediği zaman, görmezden gelindiği zaman onun içinde oluşan fırtınaları çok güzel ifade etmiş. Ancak, kadın duygusunu bir kadın, bu kadar iyi ifade edebilirdi diyebilirim. Tabii ki çok uçlarda bir hikaye var. Müebbet hapse mahkum, kocasına çok aşık olduğu halde onu öldürmüş bir kadın var sahnede. Bu olay yüzünden tamamen o travmayla hafızası silinmiş ve çocukluğunu asla hatırlamayan bir genç kız var. On beş yıl olmuş bu olay olalı ve hiçbir çocukluk anısını hatırlamıyor. On beş yıl sonra ilk defa annesini görmeye geliyor. Bu karşılaşmada aynı zamanda geçmişini arıyor kız, yüzleşmek istiyor annesiyle ve nedenlerini öğrenmek istiyor. Çok ilginç bir anne-kız ilişkisi. Çünkü ne kadar kötü bir şey yaşanmış olursa olsun anne-kız arasında; o genlerle bir şekilde bağlıdır ya o iki insan, hem o bağlılığı, hem o geçmişe yolculuklarını, hem de çok ilginç bir aşk hikayesi görüyoruz. Onun haricinde biz hepimiz özgürüz, hapis değiliz ama gerçekten hapiste değil miyiz? Mahkum olan bir kadının aslında dışarda olan insanlardan hayalleriyle ve yaşama tutunmasıyla bizden çok daha dışarda olduğunu da görüyoruz. Çok farklı pencereler var oyunda. Bence onun için Demir çok seviliyor. İlginç, alışılmadık kadın karakterler çıkarıyor karşımıza. Bence başarısının sebebi bu.
Metni ilk okuduğunuzda sizi en çok etkileyen şey ne oldu?
Güzin Özyağcılar: Metin çok çarpıcı bir hikaye. Benim yaş skalamda her oyuncunun oynamak isteyebileceği bir oyun aslında. Bir oyuncu olarak bu oyunu oynamak büyük şans. Ben biraz komedi oynamak istediğim için erteledim ama sonra kızımın ısrarı ile vazgeçemedik, oynuyorum. İyi ki oynuyoruz.
Zeynep Özyağcılar: Beni en çok etkileyen; annemin söylediği bir cümle var oyunda: "Hiç kimse kendisine duyulan bir aşkı böylesine boşa harcamamalıydı" diyor. Evet, biz çok büyük facialar yaşamamışızdır ama eminim her kadının hayatında bu cümleyi kuracağı bir kişi vardır.
Fay ve Josie'ye dışarıdan baktığınızda anne-kız ilişkilerinde neleri haklı ya da haksız buluyorsunuz? Onların durumunda sizin anne-kız olarak birbirinize tavrınız, duygularınız nasıl olurdu?
Güzin Özyağcılar: Tabii o anne-kız ile bizim anne-kız arasında dağlar kadar fark var. O; Demir'deki anne-kız, biz normal hayatımızdaki anne-kızız. Onlar bir şey yaşamışlar, bir dram yaşamışlar, onun getirisini, onun sonrasını oynuyorlar. Kimsenin başına gelmesin böyle bir durum.
Zeynep Özyağcılar: Hem kırgınlıklar var, hem öfke var birbirlerine.
Güzin Özyağcılar: Hem özlem var. Kızına on beş yıldır hasret bir anne.
Zeynep Özyağcılar: Ama biz hep yan yanayız çok şükür. Onun için kendimizle aslında hemen hemen kıyaslayabileceğimiz hiçbir şey yok.
Yani şimdiki hayatınızla ilgili değil ama öyle bir durumda siz nasıl davranırdınız?
Zeynep Özyağcılar: Karakterler çok uç karakterler, çok da normal değiller ama mesela ben kızın yıllar sonra geri gelip o kendini arayışını ve "Neden? Bu olaylar neden yaşandı?" diye annesini sorgulamasını son derece haklı buluyorum. Herkes bilmek ister, geçmişini hatırlamak ister, çocukluğunu hatırlamak ister, neden böyle bir şey başına geldiğini bilmek ister. Dolayısıyla son derece haklı buluyorum. Ama annem aynı şekilde buluyor mudur? onu bilmiyorum.
Güzin Özyağcılar: Kadının dışarısıyla tutunabileceği tek dalı kızı oluyor. Kızının hayatını kendi hayatıyla özdeşleştiriyor. "Çık dışarı, gez, dolaş, sonra gel onları bana anlat" diyor. Yani dışarısıyla kızına bir bağ kuruyor.
Zeynep Özyağcılar: Kurtulmak da istemiyor aslında. Çünkü suçlu olduğunu biliyor. Evet, belki anlık bir sinir sonucunda, sonradan çok pişman olduğu bir şey yapmış ama bundan dolayı da kendini son derece suçlu hissediyor, kendini zaten o hapiste, içinde sonsuza kadar tutmaya kararlı. Sadece istediği, kızını görmek ve kızı sayesinde onun ona kurduracağı hayallerle dışarı çıkmak ve hayata devam etmek. En azından hayalinde dışarı çıkmak.
Sizce Fay'in savunma yapmayı reddetmesinin sebebi nedir? Vicdan azabı mı yoksa öldürdüğü kocasının anılarından kurduğu dünyasını, dışarı çıkarsa kaybedeceğinden mi korkuyor?
Güzin Özyağcılar: Aslında korktuğu şey, bir şey yapmış, suçlu olduğunu da çok iyi biliyor ama onların tekrar gündeme gelmesini istemiyor. Çünkü hatırladıkça daha çok acı çekiyor.
Zeynep Özyağcılar: Kızı bütün bunları öğrenirse, kızını kaybedebilir diye korkuyor. Çünkü kız gayriihtiyari şöyle bir şey duyma çabasında: "Kesin babam kötü bir şey yaptı ve annem ondan dolayı bunu yaptı". Yani annesini çıkartmak, annesine geri kavuşmak, annesi aracılığıyla çocukluğuna, hayallerine geri kavuşmak gibi bir hayali var kızın. Anne de bilsin istemiyor. Çünkü bilirse beni bir daha görmek istemeyecek ve kızımı tekrar kaybedeceğim diye düşünüyor.
Güzin Özyağcılar: Kızının bütün hayallerini yıkacak. Annesi kendi suçlu durumunu biliyor aslında.
Karşınızda gerçek anneniz ve kızınızın durduğunu bilerek duymaktan içinizi en çok acıtan replik hangisi oldu?
Güzin Özyağcılar: Replik olarak değil ama çocuğunun çocukluğunu yaşayamamış olması, o dönemleri hatırlayamamış olması kadına büyük acı veriyor, o dönemlerini hatırlatmak istiyor.
Zeynep Özyağcılar: Benim öyle bir repliğim var: "Hiçbir şey hatırlamıyorum. Ne bir ses, ne bir koku, ne bir görüntü, hiçbir şey." Yani kendini anlattığı, hissetiklerini anlattığı bir yer var, herhalde annem için orası. Benim için neresi bilmiyorum. Herhalde beni kovmaya çalıştığı bir yer var, final sahnesinde, beni de duymaktan en kötü hissettiren yer : "Git ve bir daha gelme" demesi.
Tiyatro Martı'dan bahsedebilir misiniz? Tiyatro Martı'nın çizgisi, tarzı nedir? Ve yakın gelecek planlarınız, hedefleriniz var mı?
Zeynep Özyağcılar: Tiyatro Martı iyi prodüksiyonlar yapmak istiyor. Her zaman derdi olan işlerin peşinde. Tabii ki tek bakıştan gidecek bir tiyatro değil. Dramlar da olacaktır, komediler de, güzel farslar da olacaktır, çocuk oyunları da. Ama hepsinin içinde seyirciye bir mesaj, bir dert, bu ülkeye, bu ülkenin şu anda burada yaşayan insanlarına söyleyecekleri bir söz olacaktır. Çok bilindik bir konu bile olsa bu, sadece bir aşk hikayesi bile olsa, onu farklı bir gözle, "bir de şuradan bakın" diyecek oyunlar seçecektir. Çocuk oyunlarımız da olacak ilerde. Güzel projelerimiz var. Güzel, değişik, ilk, akla gelmeyen işleri yapma niyetindeyiz. Onun haricinde de bizim bakışımız seyircilerimize dekoruyla, kostümüyle, oyuncu kalitesiyle onlara hak ettikleri gibi prodüksiyonlar vermek.
Tiyatro Martı'nın dışında sizin hedefiniz, planlarınız nedir? Sinema, dizi ya da oyun yazma gibi…
Zeynep Özyağcılar: Ben biraz yazıp çiziyorum. İnşallah başarılı olurum. Sadece şöyle bir şey var. Tiyatro oyunu olunca insanlar çekinebiliyor dizi teklif etmeye ama aslında tabii ki yürütülebiliyor. Ben oyunculuk mezunuyum, bu işi yaptım hep, bunu okudum. Tabii ki güzel bir şey olursa sinema da, dizi de neden olmasın? Her zaman isterim, ben de isterim, annem de ister. Velev ki, sinema filmi; onun yeri zaten başka. İnşallah kendimizi oralarda da ifade edebiliriz.
Güzin Özyağcılar: Güzel projelerde olabiliriz tabii.
Röportaj: Derya Bilgingil
Editoryal: www.istanbul.net.tr
02.02.2017