Müzisyen bir ailenin üstün yetenekli çocuğu olarak piyanoya üç buçuk yaşında başladınız. İlk konserinizi altı yaşında TRT İstanbul radyosunda ve canlı performans olarak gerçekleştirdiniz. Altı yaşında bir çocuk olarak o gün neler hissettiniz? Üstün yetenekli bir çocuğun yeteneklerinin bilincinde olması, dünyaya bakışı, dünyayı ve farklılıklarını algılaması nasıl oluyor?
Çok teşekkür ederim. Gerçekten çok heyecanlı bir konserdi altı yaşında verdiğim ilk konser. O konserde herşeyi hatırlıyorum. Giydiğim şeylerden,; hep anlatırım o kelebekli rugan ayakkabılarımdan tutun da ne çaldığıma, nasıl çaldığıma ve bittiği zaman nasıl üzüldüğüme kadar. Çünkü devam etsin istiyordum. Çok keyifli oldu, insanların alkışlamaları da çok hoşuma gitti. Çok rahattım. Çünkü eve gelen misafirlere de çalma alışkanlığım olmuştu. Annem severdi misafirlere benim piyano çalmamı. Dolayısıyla bu, daha büyük misafir grubuydu benim için. Yani onu konser olarak algılamadım, sanki daha çok tanıdıklarımız varmış gibiydi. Şimdi de hala öyle hissediyorum. Sahneye çıktığım zaman evime daha kalabalık bir misafir grubu gelmiş gibi, dinleyicilerle öyle bir alışveriş; güzel bir iletişim oluyor. Tabii ki çalarken o kadar konsantre oluyor ki insan, nerede, kime çaldığının farkında; hep böyle bir perde arkasında çaldığını hissediyor. Fakat esas orada yaşanan büyük bir müzik olayı var. Ve o bir yerde herkesi sürüklediği gibi beni de içine alarak, biraz kendi kendini yönlendiriyor, herkesi peşinden sürüklüyor. Muazzam birşey müzik ve o bestecilerin eserleri olağanüstü gerçekten.
Beş kıtada 75 ülkeyi kapsayan kariyer
Beş kıtada yetmiş iki ülkeyi kapsayan uluslararası müzik kariyeriniz var. Önemli orkestralarla konserler verdiniz. Hepsi birbirinden değerli orkestralar içinde ön plana çıkan bir orkestra var mı?
Ülke sayısı da bu arada yetmiş beş oldu. Demek web sitemi güncellemem gerekiyor. Fakat gerçekten çok çok değerli orkestralarla konserler verdim. Saint Petersburg Filarmoni bunların arasında çok severek çaldığım bir orkestra. Londra'da Royal Filarmoni Orkestrası, Viyana Senfoni Orkestrası, Berlin Senfoni Orkestrası, Münih Radyo Filarmoni, Hannover Radyo Filarmoni... yani gerçekten saymakla bitmez. Müthiş müzisyenler. Slovak Filarmoni ile bir turne yapmıştık Japonya'da. Daha sonra da bir CD kaydımız var Çaykovski piyano konçertosuyla. Fakat Japonya'daki turnemizde Rachmaninov'un ikinci piyano konçertosunu çalmıştık. O turnedeki duygularımı gerçekten çok taze hatırlıyorum. Rachmaninov'un o piyanoyla başlayan bölümünden sonra, giderek yoğunlaşan, artan kreşendolardan sonra orkestra muazzam bir temayla giriyor ve o temanın rengi, orkestradaki tını beni nasıl etkiledi, tüylerim diken diken oldu ve bütün konser boyunca devam etti. Muazzam bir orkestra, muazzam bir müzik olayı yaşadım onlarla birlikte. Tabii dinleyici de çok etkilendi ve çok güzel bir konser olmuştu.
Uluslararası alanda Chopin icracısı kabul ediliyorsunuz. Chopin ile ortak paydalarınız nelerdir? Hangi nokta ve duyguda buluşuyorsunuz?
Chopin'in eserleri benim tüm duygularımı ifade etmem için sanki bana en yakın notalar ve o ruh halini hissedebiliyorum. Yani coşkusunu, acılarını, sevinçlerini, aşklarını notayla öyle güzel yazmış ki eserlerinde, ben de onları sanki yaşıyormuşçasına hissedebiliyorum.
Mithat Fenmen ve Ahmed Adnan Saygun'dan eğitim aldınız. Siz de Gümüşlük Akademi'de genç sanatçıları yetiştiriyorsunuz. Ahmed Adnan Saygun nasıl bir eğitmendi? Onun etkilendiğiniz hangi niteliklerini, özelliklerini derslerinizde yansıtıyorsunuz?
Her ikisi de ülkemizin yetiştirdiği en önemli, en büyük müzik adamlarımız. Eserleri ile dünya çapında bizi temsil eden, kalbimizde yaşayan büyük besteci Ahmed Adnan Saygun ve çok büyük piyanist, çok iyi pedagog, o da besteciydi de aynı zamanda Mithat Fenmen. Onlarla çalışma şansı benim için gerçekten büyük bir ayrıcalık. Adnan Saygun'un dersleri çok yoğun geçerdi. Onun beni en çok etkileyen yönü de Atatürk ile olan anılarını bana anlatmasıydı. Sanki yaşamış kadar onlara şahit oldum. Özellikle Atatürk'ün Özsoy Operası'nın tüm provalarında bulunması ve büyük bir dikkatle bütün gelişmeleri şahsen takip etmesi. Bu çok önemli birşey çünkü, ilk yazılan operaydı ve İran Şahı'nın Türkiye'yi ziyareti sırasında yetişmesini istemiş Atatürk. Dolayısıyla çok kısa bir sürede bestesi, güftesi, provaları bir buçuk ay kadar kısa bir dönemde gerçekleşmiş ve bu çok muazzam bir olay. Müzik tarihinde de, ülkelerin tarihlerinde de eşsiz bir olay. Bu beni çok etkilerdi ve onu çok sık anlatırdı. Tabii Adnan Saygun aynı zamanda beni öyle sıkı bir tempoda çalıştırıp yetiştirdi ki bu kontrpuan, beste alanında, orkestrasyon ve bütün armoni çalışmaları tamamlanmıştı. Paris'e gittiğim zaman oradaki hocalar "artık bu çocuğa öğretecek birşey kalmamış" dediler ve beş senelik sınıftan bir senede mezun oldum.
Gümüşlük benim için çok önemli. Gümüşlük'te on üç yıldır Eren Levendoğlu ile birlikte festivali düzenliyoruz ve ilginç, bu dönemde o kadar parlak gençler yetişti ki, şimdi bakıyorum birçoğu konser sahnelerinde dinleyicilerle buluşuyor, büyük başarılar, birincilikler kazanıyorlar ve gurur duyuyoruz bu gençlerle.
Bir senfoni ya da sonat insan ruhunu besler, zenginleştirir
Dinleyici olarak da gençlerden klasik müziğe yeterince ilgi var mı ülkemizde?
Tabii dinlemek için özel bir eğitime gerek yok. Sadece ona ilgi ve kararla kendini insan zorlayabilir. Bazı şeyler okuması da kolay değildir. Mesela gazete okumak gibi değildir; bir romanı, önemli bir edebiyat eserini ya da şiirleri okumak. Ama biraz çabayla onun içine girdiği zaman insan; o kadar değerli, zengin bir dünya ile karşılaşır ki çok şeyler kazanır. İnsanın ruhu beslenir. Onun için aynı şekilde müzikte de üç dakikalık bir şarkının verebileceğinden çok fazlasıdır bir senfoni dinlemek, bir sonat dinlemek... Buna insanın biraz kendini yönlendirmesi gerekiyor.
Sahneye çıktığınız zaman kendinizi içinde hissettiğiniz atmosferi tanımlar mısınız?
Kalabalık bir misafir grubu ile müziği paylaşma şeklinde oluyor ve her sefer bir cosku, o heyecan oluyor. Yalnız o heyecan, buluşmanın verdiği bir heyecan. Yani müzikle buluşurken onun ruhunu dinleyiciyle birlikte hissetmek.
Başyapıtlar ve çalmanızı istedikleri eserleri çıkarırsak repertuvarınıza aldığınız, kendinize yakın hissettiğiniz eserler hangileridir? Konserlerde çalacağınız eserlerin seçimini nasıl yapıyorsunuz?
Eserler gerçekten bir hazine. Hepsi değerli, ayrı ayrı muazzam kişiliğe sahip eserler. Onları ayırt etmek çok zor. Yani bir Mozart sonattaki olağanüstü, billur gibi parlaklık müthiş. Her köşesinden espriler fışkırıyor, derinlik var. Sonra bir Bach Partita çalıyorum, o muazzam birşey. Bach'taki o duru ve saf güzellik de başka hiçbir yerde yok. Sonra Chopin'e geçiyorum, Chopin'deki şairane, o tuşe, şiir gerçekten, her biri bir şiir. Beethoven'da muazzam bir mimari var. Olağanüstü, devasal bir yapı. Ondan da etkilenmemek mümkün değil. Rachmaninov da öyle. Seçim yapmam çok zor. Dönem dönem mesela Ravel çok seviyorum. Ravel'in empresyonist renkleri, akıcı, suda gider gibi. Debussy de öyle. Sonra Saygun, Ulvi Cemal Erkin... Bunlar da olağanüstü ve beni çok etkiliyor. Türk motiflerinin, Anadolu'dan gelen sesimizin çok sesli olarak coşkuyla bu şekilde ifade edilebilmesi de çok müthiş, hepsi ayrı güzel.
Anne oğul uyumu
Müzisyen oğlunuz Erkin Onay ile aynı sahneyi paylaştınız, birlikte çaldınız. Anne ve oğul birlikte başka projeleriniz de olacak mı?
Evet, projelerimiz var. O apayrı bir mutluluk anne-oğul konser vermek gerçekten herkese nasip olmaz. Çok müthiş, duygusal bir müzikal birliktelik. Projelerimiz çok güzel geçti. Geçtiğimiz yıl birçok turne oldu. Almanya'da, Lüksemburg'ta, Güney Amerika'da. Daha önce Hindistan'da da çalmıştık. Önümüzdeki sezonda İstanbul'da konserimiz var 8 Mart'ta, Bilgi Üniversitesi'nde. Bekleriz İstanbullu dostlarımızı. Ayrıca belli dönemlerde kayıtlar yapmak istiyoruz. Onlara devam edeceğiz birlikte.
Konser verdiğiniz ülke ya da şehirler içinde atmosferi sizi en çok etkileyen hangisi olmuştur? Sanat ve şehir ilişkisi nedir?
Güzel bir soru. Gerçekten gittiğim yerler beni çok etkiliyor. Güney Amerika'yı çok seviyorum. Uzakdogu'da inanılmaz güzellikte yerler var ve sanki çok farklı bir gezegene gitmiş gibi oluyor insan. Bir Japonya'da, bir Moğolistan'da ya da Çin'de, Tayvan'da yaşadığım çok ilginç olaylar oldu. Burada tabii çok uzun sürer hepsini anlatmak ama kimisinde herşeyin sokakta yaşanması çok etkiledi beni, kimisinde doğanın çok farkli görünümü; ağaçlar farklı, kuşların sesleri farklı, herşey bambaşka. Onlar çok etkiledi ve sanıyorum bir zenginlik katıyor. Sanat, doğayla, farklı sanatlarla besleniyor.
Çok çalışmak ve disiplinli olmak
Gençlere nasıl bir çalışma disiplini öneriyorsunuz?
Hiç bıkmadan, usanmadan, uzun saatler müzikle iç içe olması gerekiyor bir müzisyenin. Çok zaman geçirmesi gerekiyor, hem enstrümanıyla hem dinleyerek. Başka yorumculara da; yaklaşımı nasıl? Tempoları farklı, bambaşka yorumlayanlar var. Bunlardan mutlaka bazı şeyler size uyar, uymaz ama eseri de çalışmak için oturup bir plan çizilmeli, sanki çizilmiş mimari bir planmış gibi. Onu incelemek ve nerede ne yapacağına karar vermek lazım. Bilinçli olmalı. Emprovize şeklinde değil ama. Tabii bizim mesleğimizde üç ayrı şey var. Biri tamamen fiziksel. O çok önemli. Adalelerin işlek bir şekilde olmalı. Mesela piyanist yahut kemancı ise, son derece hazırlıklı olması gerekiyor. Bunun için de saatlerce süren antrenman gibi, sporcuların antrenmanı gibi çalışmalar var. Bunun yanı sıra dediğim gibi eserin yapısı üzerinde yapılan bir entelektüel çalışma var. Onun ötesinde de duygu tabii, tamamen samimi, içten duygularla; bunların hepsinin birleşimi. Bu üç özelliğin bir arada, aynı zamanda olması da başka mesleklerde olmayan çok değişik bir özelliktir yorumcularda. Bu konularda ayrı ayrı ve birlikte ve hep sevgiyle, bıkmadan çalışmalarını öneriyorum gençlere.
Son dönem çalışmalarınızdan ve 2017 ile ilgili planlarınızdan bahsedebilir misiniz?
Tabii, memnuniyetle. Yine dolu dolu bir yıl olacak 2017. Uzak Doğu turnesi var. Hong Kong'ta Borusan Filarmoni Orkestrası ile Hong Kong Festivali'nde Ahmed Adnan Saygun'un piyano konçertosunu seslendireceğim. Hemen ardından Japonya konseri olacak. Daha sonra Adnan Saygun'un eserlerini bütün dünyada çalmaya devam edeceğim. Onun doğumunun yüz onuncu yıldönümü 2017. Almanya'da piyano konçertosunu ve solo eserlerini seslendireceğim Mayıs ayında. Hemen önümüzdeki hafta çok ilginç bir gala olacak. Benim belgeselim hazırlandı Martı Zeyrek yönetmenliğinde ve Görev Vakfı'nın bir galası ile tanıtılacak Pera'da, 22 Kasım'da. Ben de merakla bekliyorum. Henüz görmedim.
Röportaj: Derya Bilgingil
Editoryal: www.istanbul.net.tr
09.11.2016