Bu sorunları nasıl aşıyorsunuz?
Yadırgadığım bir iki örnek vereceğim. 1995 yılı civarlarında piyano perküsyon grubuyla bir barda sürekli çalıyorduk. Oraya gelip bizi seyreden ve gazeteci olan bir şahış, dergide bir yazı yazmıştı ve o dergide şöyle yazıyordu. Ben, belime kadar olan uzun saçlarımı soldan sağa bir savuruyormuşum bütün erkek müzisyenler hizaya girip, ben ne dersem onu çalıyorlarmış. Birincisi, benim o dönemde belime kadar olan uzun saçlarım yoktu, çocukluğumdan sonra hiç olmadı. İkincisi, ben piyano çalarken saçlarımı o şekilde savuramam. Yani, demek ki o kişinin böyle bir fantazisi vardı ve bunu görmek istiyor, bana bunu yakıştırıyordu. Ve de bu şekilde daha çok okunacağını düşünüyordu. Yazıyı okuyunca şaşırıp kaldım, arkasından da gülmeye başladım. Sonra öfkelendim. Bu, olanı biteni nasıl bir anlatma şeklidir?
Bir başka şey de, çok yıllar önce Hollanda'da bir atölyeye katılmıştım. Oraya da caz tarihinin devlerinden bir müzisyen gelmişti, Barry Harris. Bütün büyüklerle çalmış önemli bir kişi olarak, bir derste bize yaratıcılık üstüne bir şeyler söylüyor. Şöyle dedi; “Biz müzisyenler, yaratıcı olmak zorundayız çünkü, kadınların rahmi var ama bizde o yok.” Bu cümle beni kadın olarak müzisyenliğin dışında bırakıyor. Çünkü 'biz müzisyenler' ve 'kadınlar' olarak gruplama var.
Benim başta söylediğim ayrımcılık, işte tam burada kendini çok açık gösteriyor. Hani, 'sen olamazsın' denmese bile dilde öyle bir ayrımcılık yapılıyor ki, müzisyen bir kadın olarak 'sen oraya giremezsin' deniliyor.
Müzisyen olarak da hoca olarak da çok olumlu tatlı bir insandı. Bu onun şahsında olan bir şey değildi aslında. Bu dilin ve bakış açılarının sorgulamadan taşıdığı bir şey. Ama Barry Harris düşüncesi gibi bir fikir, benim şimdiki çevremden gelmiş olsa ki, gelmiyor zaten, konuşur ne kadar yadırgadığımı söylerim. O zaman o kişi de belki en azından böyle bir şeyi yapmadan önce iki kere düşünür.
Epey önce bir zaman Laurie Anderson'ı sahnede izlemiştim. Çok önem verdiğim müzisyenlerden biriydi. Sahnede canlı göreceğim diye merak edip heyecanlanıyorken; o kadar mütevazi bir sahne tavrıyla çıktı ki, neredeyse gencecik, pembe yanaklı utangaç bir kız gibiydi. Bu bana çok ilgi çekici gelmişti ve beni bir boşluğa düşürmüştü. Daha sonraki zamanlarda iki kez Carla Bley'i seyrettim. Onun da, bu kadar değil ama oldukça geri çekik, gene çok mütevazi, suskun ve fazlasıyla serinkanlı, cool bir sahne tavrı olduğunu gördüm. Sonra bu ikisini birbirine bağladım. Belki böyle bir geri çekilme mi oluyor kadın müzisyenlerde. Ne de olsa erkeklerin kapladığı yeri bu anlamda kaplamıyoruz mesleklerimizde.
Bir de şu taraftan bir mesele var. Kendisi olmanın şekli nedir? Bu gittikçe karışmaya başlıyor aslında. Laurie Anderson, o gün gününde değilmiş ve ben yanlış algılamış değilsem bu onun genel sahne tavrıysa ki, albümlerinde ben onu öyle hissetmiyordum, görmediğim bir ses olarak o, çok kendine güvenli, ne yaptığını çok iyi bilen bir jest içindeymiş gibi geliyordu bana; bunun için sahnede gördüğümde bir boşluk içine düştüm. Eğer hep öyleyse, bu durumda bu onun kendisi midir? Yoksa daha ileriye gidecekti, bir kırgınlıktan mı geriye çekti kendini? Veya kendine güvenli olmanın, dünyada şu andaki mümkün biçimlerine bakıp bazılarını fazlasıyla saldırgan bulduğu için mi geri çekildi? Yoksa bu mu sorgulanmalı? Kendin olmak mıdır? Yani hangisi kendindir?
Kadın müzisyenlerle erkek müzisyenlerin çalışma farklılıkları nelerdir?
Erkeklerin iyiliği olara,k çok delişmen olmalarını ve çok risk alarak çalabilmelerini beğeniyorum. Çalışlarında güç yaratmayı ve zaman zaman bunun hıza dönüşmüş bir güç olarak ifade edilmesini de çok beğeniyorum. Kadınlarda ise çalma biçimi dediğinizde, zaman zaman müziğe getirdikleri suskunlukları, esleri beğeniyorum, lirizmlerini beğeniyorum. Çalışma biçimlerinde, kadınları alenen, daha çok beğeniyorum. Çünkü daha derli toplu, titiz, daha sadık, tatlı ve dostlar. Benim müzik hayatımda çalıştığım erkek müzisyen dostlarımla yüzde 80 beni sıkan bir durum olmadı. Ama daha geneli bildiğim için söylüyorum, sıkıntılı durumlar çok olabiliyor. Erkek müzisyenlerle benim az ama zaman zaman yaşadığım sıkıntı; onların dalgın ve saate sadık olmamaları, “Aaa! o gün çalıyor muyduk?” gibi atlamalar yapmaları. Yaşadığım sıkıntı en fazla bu gibi sıkıntılar diyebilirim ama gerçekten de kadınları daha düşünceli buluyorum.
“Benim müziğim füzyon müziği”
Müziğinizi hangi kategoriye koyuyorsunuz?
Benim müzisyenliğimin içinde klasik batı müziği haneme girer. Rock müzik ile Mozaik zamanında çok içli dışlı oldum. Rock ve füzyon. Sonra Mozaik dışında kendim çalışarak caza doğru çok yaklaştım. Tabii Anadolu, İstanbul denince müthiş bir havza var. Çok fazla değişik müzik kültürü bir arada yaşıyor, dolayısıyla bu toprakların müziğiyle; halk müziği olarak da sanat müziği olarak da makamlar, aksak ritmler, usuller, çeşitli değişik çalgıların bunları ifade edişi, yani onlarla da kulağımın dolu olması, işte bütün bunların hepsinden oluşan ve doğaçlamanın işin içinde her daim olduğu bir müzik yapıyorum. Ama tabii bu arada doğaçlamanın da bir sürü değişik türleri var. Doğaçlama evrensel anlamda aşağı yukarı neredeyse bütün müzik türlerinin bir dilidir aslında. Aynı Klasik Batı müziğinin geldiği yer gibi. Mozart, Beethooven bütün bu bestecileri düşündüğünüzde onlar zaten doğaçlıyordu. Bach inanılmaz bir doğaçlamacıymış. Hani doğaçladıklarının bir kısmını da sonra yazıya geçirip yazıya geçirdikten sonra da ölçüp biçip, hazırlaması var, ama doğaçlama o sürecin ayrılmaz bir parçası. Tabii her müziğe göre değişik kuralları var doğaçlamanın. Ayrıca siz kendi aranızda abuk sabuk kurallar koyup doğaçlama yapabilirsiniz. Diyelim ki, 5 müzisyensiniz ve “Hadi şimdi serbest çalalım ama hiç sol basmayalım” diyebilirsiniz. Bu kural, sizi güzel bir şeyler çalmaya itiyorsa tamamdır ama itmiyor ve sadece saçmalık yaratıyorsa iyi değildir. Ona siz grupça karar verirsiniz. Bir de tabii sizi dinleyenler karar verir. Benim müziğim füzyon müziği. Piyanoya çok yer tanıyan bir füzyon musiği. Bu mantıkta yapılmış füzyon müziklerini dinlemeyi de çok seviyorum.
Sevgili Ayşe Tütüncü'yle keyifli sohbetimize istemeyerek de olsa es verdik. Yeni projeleri ve çalışmaları hakkında yeniden görüşmek üzere sözleştik.
Röportaj: Filiz NEBİOĞULLARI
13.01.2015