“Bir Demet Tiyatro” nun bundan farkı ne? Daha mı fazla mesaj vermeye çalışıyor seyirciye?Öyle bir şey yok “Bir Demet Tiyatro” çok fazla hayatın içinden. Bir Demet Tiyatro’nun tek özelliği var. Sadece ve sadece seyirciyi salak yerine koymuyor. Biz Star’da ilk başladığımızda, “kaldıralım bunu” dediler, “neden” dedik, işte “espiri düzeyi çok yüksek, halkımız anlamaz” Biz çizgimizi değiştirmedik, ondan sonra iki misli fiyatla gene kendileri geldiler. Yani seyirci anlamaz diye bir şey yok. Seyirci anlıyor, ya da anlatmak zorundayız, diye düşünüyorum. Bir Demet Tiyatro’nun farkı, tabi ki popülarite anlamında, yarattığı starlar anlamında, diğerlerinden çok bir farkı yok. Ama, bu tiyatro çarkını döndürmek için de televizyona bir şey yapmamız lazım. Bir oyunu sahneye koymanız için bir yerlerden bunu karşılamanız gerekiyor. Ben yine dublaja giderim ama, bunu karşılamaz.
Tiyatrocu gözüyle baktığınızda en çok kimin oyunculuğunu beğeniyorsunuz?Bunu bugüne kadar hiç düşünmedim dersem yalan olmaz. Kadın oyuncu olarak Demet’i gerçekten beğenirim. Yenilerden bizimle oynayan Nur Kaya var mesela. Çok yetenekli, gelecek vadeden bir arkadaş. Ben çok fazla teknik oyuncuyu sevmem. “Stanislavski şöyle demiş, onun için şöyle durulur, böyle bakılır, ses şöyle kullanılır.” Hayır yaşamın içindeki gibi doğalı yakalamaya çalışan, yüreğini koyan oyuncuyu daha çok tercih ederim. Mesela Yıldız Kenter benim hocamdır, seyretmeyi hiç sevmem. Çok tekniktir çünkü. Gözünden kaç damla yaş akacağının hesabını bile bilir. Dört damla döküldüğü zaman üç yerine kendini döver. O da muhteşem bir disiplin tabi. Altan Erkekli mesela, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi erkek oyuncusudur. Fakat tevazusu yüzünden çoğu insan bilmez.
İstanbul’da neler yapıyorsunuz?Ben şehir içinde dolaşmayı çok sevmiyorum. Arada bir sinemaya gidiyordum. İki sene oldu gitmiyorum. Zaman bulduğumda Kilyos, Şile taraflarına gidiyorum. Yeni yeşil yerler buldum oralara gidiyorum genelde. İstanbul dışında Alaflı’da bir belediye tiyatrosu kurulmak üzere oraya gidiyorum.
Bir dönem çok tartışılan Devlet Sanatçılığı kavramı hakkında ne düşünüyorsunuz?Acaba bir insan devletin sanatçısı olmaktan gurur duyar mı? Bir sanatçının devletle fikirleri çelişmez mi hiç? Çelişirse nasıl gider o ödülü alır? Her alanda acayip bir yozlaşma var. Sanatçı kimliği çok başka yerlere taşındı. Seda Sayan’la Müşvik Kenter’in adı aynı kategoride anılmaya başlandığı zaman rahatsız oluyorum. Bana sanatçı denildiğinde artık kızıyorum. Çok kolay yapışan bir etiket oldu bu. Devletle barışık değilim bu anlamda ben. Yapımda bir muhalif taraf var ama sırf muhalif olayım diye muhalif olmuyorum.
Türkiye’nin gündeminde şu anda “Af yasası, F tipi cezaevleri, ölüm oruçları” var. Gündemi takip edebiliyor musunuz?Ben cezayla, intikamı biribirine karıştırmamaktan yanayım. Mesela “idam” bir ceza değil “intikam” bence kaldırılmalı. “Af” kapsamlı, kapsamsız falan deniliyor. Bana kalsa ben bütün cezaevlerini boşaltırım. Çünkü bu toplumda bu kadar suçlu ürüyorsa, sistemi bir sorgulamak lazım.
Son olarak, internetle aranız nasıl?Hiç anlamadığım bir şey. Kızım oniki yaşında, dünyayı dolaşıyor internette, merak ettiğim bir şey olursa onun yardımıyla ben de dolaşıyorum, ama daha başına oturmuş değilim. Çok gerekli aslında ama bu 21.yy’da hakikaten benim ayıbım.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?Benim bir ricam var. Televizyonda gördükleri komik adamların, gerçek hayatta da komik olduğunu sanmasınlar. Gürdal’ın cenazesinden gelirken, o kadar sulu şakalara maruz kaldık ki. Ben sokakta sahnedeki adam değilim. O gün yolda yürürken babam ölmüş olabiliyor, arkadaşımın başına bir şey gelmiş olabiliyor, mesala ayağim sakat gezerken, arkamdan “a topalmış lan bu” diye seslenen oldu.
Televizyonda gördüklerini gerçek sanıyorlar. Bu anlamda gözlerini açsınlar. Bizler çizgi roman kahramanlarıyız yalnızca. Bizim de onlar gibi bir hayatımız var.
Zaman zaman tanınmış olmaktan çok fazla sıkıldığımı farkediyorum.
Röportaj: Elifcan Karacan