8- Şiirleriniz yabancı dillere çevriliyor mu? Şiirler yazıldığı dilden başka bir dile çevrilince anlamını yitirebiliyor.Sizin şiirleriniz yabancı bir dilde anlamını tamamen yitirir mi?
Evet, şiirlerim yabancı dillere çevriliyor. Fakat ben uzun süre batan gemiyi yamamak için koşturduğumdan bununla ilgilenmiyorum. Yurtdışından en çok etkinlik daveti alan birkaç kişiden biriyim. Bu bağlantıları çok önemsemiyorum, ben Türkçe’ yi seviyorum. Şiirlerim yabancı dillere çevrilsin gibi beklentilerim hiçbir zaman olmadı. Şiir yabancı dile çevrilince anlamını yitirmez, sesini, müziğini, tadını yitirir. Anlam çevrilir. Ama bir şiir anlam değildir ki. Şiir yazıldığı dile bile çevrilemez bence aslında.
9- Radyo programı, Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde dersler,söyleşiler, gösteriler vs... Ne zaman yazıyorsunuz yada yazmaya vakit bulabiliyor musunuz?
Şiir kitap olsun diye yazılmıyor. Şiir yazarsınız, şiir her koşulda oluşur. O taşıran damladır. Ne zaman geleceği belli olmaz. Düz yazı çalışmalarıma da, bu soruyu sorduğunuz şu dönemde, çok yoğun olduğum için eskisi kadar zaman ayıramıyorum. Bu ülkede herhalde, yazmaya, okumaya, araştırmaya en çok zaman ayıran az sayıda insandan biriyim, şair, yazar olarak. Şairler, yazarlar okumuyor. Bunlar dışında, benim hayatımın etiket kısmı yok. Herkesin görüldüğü yerlerde yokum. Şairlerin, yazarların dolaştığı mekanlarda beni göremezsiniz. O sırada ben okuyorum, yazıyorum.
10- Neden yapıyorsunuz bunları? Okur-yazar kesim dışındakilerde merak uyandırıp, okumaya teşvik için olabilir mi?
Okumaya teşvik diye bir çabam yok. Şu var, eğer gerçekten şair, yazarsanız, eğer gerçekten sanatçıysanız, siz aydınlanma denilen süreci bir ışık demedi gibi elinizde tutuyorsunuz demektir. Elinde ışık tutan nerede durmalı? Aydınlıkta mı, yoksa karanlığa mı koşmalı? Bunların yanıtını verin, neden bunları yaptığım ortaya çıkacaktır. Işığı aydınlıkta durana verirseniz bir anlamı olmaz, ışığı en karanlıkta durana verin, onun hakkıdır, ona gidin. Kaç yazar, şair var ki elinde gerçekten ışık tutsun? Karanlıkta ışık ne kadar kötüyse, ben de burada o kadar kötüyüm.
11- Kitap okuma alışkanlığı gün geçtikçe yok oluyor. Hatta alışkanlık kelimesi bile yerini bulamıyor. Ama bunun yanında, neredeyse her gün yeni kitapçılar açılıyor. Bizim görmediğimiz, bilmediğimiz neler oluyor? Aslında çok kitap okunuyor da biz mi büyütüyor, abartıyoruz bu durumu?
Hayır, çok kitap okunmuyor. Üstelik Türkiye’deki kitap okurunu da sorguluyorum. Neden? Kasım ayında Tepebaşı’ nda kitap fuarı düzenlenir Tüyap tarafından. İğne atsan yere düşmez, içeri giremezsin. O kadar insan neden bir araya geliyor anlayamıyorum. Güvenmiyorum o kalabalığa. Neden? Çünkü bir ay önce aynı mekanda plastik sanatlar fuarı açılıyor. Ülkenin en seçkin galerileri, ressamları, heykeltıraşları sanat eserlerini sergiliyor, koridorlar bomboş. Kitaba bu kadar duyarlı bir insan resime, heykele nasıl duyarsız olur? Bir de en çok okunan kitaplar listemiz var, en güzel tiyatro eserleri, en iyi filmler, en iyi müzikler, en iyi, en iyi, ülke battı. En iyi sanat eserleri, ama ülke batıyor. Sanat eserleri toplumla buluşmadıktan sonra ne işe yarıyorlar. Bir de şu var, burada sorun bizde. Sokaktaki insanlar bize gelip, “ya biz kitap okumuyoruz da, nasıl okumalıyız? Bizi teşvik edin” demez. Teknedeki hamur onlar, bizim teknemizin hamuru bu. Ekmek yapacaksak bu hamuru yoğuracağız. Ama kaç kişi ekmek yapmayı biliyor ki. Hep öz eleştiriden yanayım. Kitap ne yazık ki metaya dönüştü. Bazı kitaplar metaya dönüştü ve gerçekten satıyor. Kitabında bir modası oluştu. Ama ben bunları olumsuzluk olarak görmüyorum. Kendi içinde eleştiriyorum. Ama hangi kitap olursa olsun, yeter ki kitap okunsun. Bana bazen diyorlar “Bir kitabın reklamı otobüs duraklarında, panolarda olmalı mı?” Orhan Pamuk’ un Kar adlı kitabında olduğu gibi. Ne kadar güzel. Ben evime giderken, bir çamaşır makinası reklamı değil de kitap reklamı görmekten onur duyarım. Ayrıca Orhan Pamuk çok sevdiğim, değer verdiğim bir yazardır.
12- Kuşkusuz kitap okuma alışkanlığının yok olmaya başlamasında teknoloji ve popülizmin büyük payı var. Teknolojiyi, sanatı destekleyici ve yardımcı hale nasıl getiririz?
Teknolojinin burada payı yok. Teknolojiden burada kastımız medyaysa, örneğin internet ise, bunlar kitap okumayı daha çok çoğaltır. Teknoloji kitabın yanındadır. Unutmayın ki, İbrahim Müteferrika zamanında en büyük teknoloji matbaaydı. Öyle olsa kitap yazanlar karşı çıkmışlardı İbrahim Müteferrika’ ya. Ama kazanan matbaa oldu. Teknolojiyi buna karşı görmek yanlış. Burada önemli olan teknoloji değil, teknolojiyi elinde tutan egemen güçler. Egemen sınıfın Türkiye politikaları. Konuşulması gereken teknoloji değil onlardır. Bugün medya, görsel ve yazılı basın, kimin elinde onu düşünelim. Bu konuda düşünmeye yardımcı olmak için şöyle söyleyeyim. Eskiden gazetelerde köşe yazarları vardı, bugün yazar kasalar var.
Röportaj: Filiz Küçük