Tunca Arslan`la Sinema Üzerine Konuştuk-1

Söyleşi Röportajlar Tunca Arslan`la Sinema Üzerine Konuştuk-1

Sinema eleştirmeni Tunca Arslan ile sinema sanatı, sinema eleştirmenliği, Türkiye`de ve dünyada sinema üzerine sohbet ettik.

Paylaş:

Yorumlar:

istanbul.net.tr Ocak 15, 2014

Bu yıl yapılan Altın Portakal Film Festivali`nde siz de bulundunuz. Katılım nasıldı? Festivale katılan filmleri kısaca değerlendirebilir misiniz?
Bu yıl 37. kez yapılan Antalya Altın Portakal Film Festivali, son üç dört yılla karşılaştırıldığında, beklenti ve tahminlerin aksine daha sönük geçti. Son yıllarda önemli bir atak yapan genç yönetmenler ülkemizin bu en eski film festivalinin `rengini` de etkilemişlerdi. Bunda yakın geçmişte görev yapan jürilerin de cesur davranmasının rolü vardı elbette. Bu yıl hem katılan filmler, genelde beklenildiği gibi değildi, hem de sayı azdı. Derviş Zaim`in `Filler ve Çimen`i dışında gerek seyircileri gerekse de eleştirmenleri heyecanlandıran, beğeni toplayan bir film ne yazık ki yoktu. Jüri de `eski alışkanlıklar` doğrultusunda karar verip, `klasik`, deyim yerindeyse `baş ağrıtmayacak` bir filme, `Güle Güle`ye birincilik ödülü vererek, son yıllardaki gidişata bir anlamda `dur!` demiş oldu ve klasik Yeşilçam çizgisinin sırtını sıvazladı.
Burada şunu da söylemek gerekli. Altın Portakal, `İstanbul`dan uzak olsun` diye Antalya`da yapılıyor. Başlangıçta böyle bir amaç güdülmüş, ki çok doğru düşünülmüş. Ama festival hep İstanbul`un, yani Yeşilçam`ın etkisi altında kalmış, daha doğrusu İstanbul`dan yönetilmeye kalkışılmış. Bu etkilemenin gölgesi, jüri kararlarına da düşmüş ne yazık ki. Altın Portakal`ın 37 yılına bu açıdan bakıldığında, küçük bir `skandallar tarihi` bile yazılabilir. Anımsanacak olursa, son yıllarda İstanbul`daki oyuncu dernekleriyle (ÇASOD, SODER) festival yönetimi arasında kimi anlaşmazlıklar olmuş, oyuncu dernekleri festivali boykot etmişlerdi. Bence son yıllardaki en şaibesiz, en cesur, en olumlu kararlar da o dönemde verildi, genç Türk sinemasının önü açıldı. Antalya`daki festival komitesinin, oyuncu derneklerinin `restini` görmeli, o yalnızca bize özgü garip korteji gözden çıkarıp, üstündeki `İstanbul gölgesi`nden kurtulmalı.

Türk Sineması beklenildiği hızda gelişim gösteriyor mu? Dünya sinemasıyla karşılaştırdığınızda Türk Sineması ne durumda?
Türk sineması gelişiyor, umut vaat ediyor. Kuşkusuz ki bir yıl içinde yapılan film sayısı, insanı karamsarlığa sevk edecek gibi. Ama tüm dünya sineması yıllardır bir kriz içinde. Avrupa`da çok güçlü sinema geleneklerine sahip, İtalya, Almanya, Fransa, İngiltere gibi ülkeler, Hollywood egemenliği altında neredeyse çökmüş durumdalar ve krizden kurtulmanın yolunu bir türlü bulamıyorlar. Fransızlar bir ara, `Biz de Hollywood gibi film yapalım, Hollywood egemenliğini öyle kıralım` dediler, başaramadılar. Türkiye`de ise örneğin `Eşkiya` gibi bir film, hiç hesapta yokken inanılmaz derecede seyirci topladı, sektöre canlılık getirdi. Arkasından, beğeniriz beğenmeyiz ayrı konu, ama `Kahpe Bizans` bu başarıyı tekrarladı, hatta geçti bile. İlginç olan bu `büyük` filmlerin arasından `Masumiyet`, `Tabutta Rövaşata`, `Kasaba`, `Mayıs Sıkıntısı`, `Gemide` gibi küçük bütçeli, sanatsal değerleri yüksek filmler de ortaya çıktı.

Son dönem yönetmenlerinden başarılı bulduklarınız kimler?
Son dönemde en beğendiğim, saygı duyduğum, yeni filmlerini merakla beklediğim yönetmenler olarak Yavuz Turgul`u, Nuri Bilge Ceylan`ı, Zeki Demirkubuz`u, Derviş Zaim`i sayabilirim.

Film eleştirmenliğine nasıl ve neden başladınız? Sinemayla ilgili özgeçmişiniz nedir?
Sinema sevgisini çocukluk yıllarında kazandığımı söyleyebilirim. Gerek ailece seyrettiklerimizden, gerekse de beş yılımı geçirdiğim İzmir`deki Hakimiyet-i Milliye İlkokulu`nun kütüphanesinde her öğle tatilinde gösterilen, bıkmadan usanmadan seyrettiğim `Şarlo` filmlerinden ilk `ateşleyiciler` olarak söz etmeliyim. Ve düşünüyorum da 1970`li yılların başlarında, bir devlet ilkokulunda öğrencilere böyle bir olanak sağlanması, bugünün koşullarında `inanılmayacak` kadar ne büyük bir nimetmiş. Nostaljik olmamak elde değil! Sinema üzerine yazmak ise çok sonraları gerçekleşti. 1984-1989 yılları arasında, üniversite dönemimde bazı gençlik dergilerinde ve haftalık 2000`e Doğru dergisinde kitap sayfaları hazırladım. Bu dönem `birikimime` çok şey kattı. Önceleri yalnızca `edebiyat uyarlaması filmler` hakkında yazmaya başladım, bir yıl kadar sonra `yumuşak geçiş` yaparak tüm sinema sayfasını hazırlamayı üstlendim. 1989`dan bu yana düzenli olarak ve asıl mesleğim avukatlığa hiç yüz vermeden, sinema yazarlığı yapıyorum.

yazının devamı için tıklayın

istanbul.net.tr

Kare Kod (QR) Uygulaması

Sitemizde yer alan Mekan sahipleri ,etkinlik düzenleyenler, Kare (QR) kodunuzu oluşturun, bilgilerinizi mobil kullanıcılarla kolayca paylaşın. Oluşturduğunuz kare (QR) kodu yazıcınızdan basarak hemen kullanabilirsiniz.

Herhangi bir yorum yapılmadı ilk yorumlayan siz olun...
Yorumlar yaparak sesini duyur..!

İlginizi Çekebilir

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT