Bir rüzgâr esti, güneş doğdu. Güneş kızıla çaldı, bir gün battı, alı kaldı geriye. Bir kiraz ağacı kırmızıya boyandı, bir kapı açıldı sonra. Bir dolmuş, usul usul uzaklaştı. Pera’ya karıştı bir gece. Bir türkü çaldı. Döndü döndü döndü sarmaladı.
“Zühre’nin Hikâyesi bu ey ahâli!”
“Sakla Saklan”, Amasya’dan İstanbul’a uzanan bir direnişin ve ait olduğu seslerden, kokulardan, notalardan ayrı düşmemek için yüreğiyle, nefesiyle mücadele eden iki insanın yaşam hikâyesini anlatıyor.
Çareyi de şifayı da notalarda, şiirlerde ve satırlarda arayan Zühre ve Adis’in hikâyesi’ni, bulunduğu coğrafyaya her koşulda daha fazla tutunmak pahasına, birleşenlerin, birleştirenlerin hikayesini…
“Hatıralar, daha küçücük bir bebekken gelip ince ince yerleşiyorlar içine. Bir kez tutundular mı bir daha iflah olmuyorsun.”
1980’den, 2007’ye… Eski sokaklar, bol ışıklı tabelalar, Adis’in yıllanmış kütüphanesinden ince ince dökülmüş satırlar, kitaplar, Elif’in hecesi, Zühre’nin bazen kızıla bazen siyaha çalan güneşi, bir de gazete sayfaları.
Beyoğlu sokaklarına “hatıralar” işleyeceğiz.
Bir, iki, üç.
Kapı Sesi.