Yeni serginiz Koza'nın önceki sergilerinizden farkı ve yaratılış hikayesinden bahseder misiniz?
Koza'nın ilginç bir hikayesi var. Arkamda gördüğünüz fotoğraf zaten Koza sergisinin ilk çıkış fotoğrafıdır ve bundan yaklaşık on ya da onbir sene önce bu fotoğrafı hayata geçirdim. Bu fotoğrafı dördüncü kareye, dört parça bir iştir bu, dördüncü kareye geldiğinde bıraktım ve on sene kadar rafta kaldı . Çünkü bu iş kadınlarla, bir kadını oluşturmakla; hem kafamda hem fotoğraf olarak oluşturmakla ilgili bir sergiydi. On sene sonra dedim ki: "Kırklı yaşlarıma geliyorum, herhalde bu iş ile ilgili bir takım olgunluklar gelmiştir, bir daha deneyeyim ben bunu" Denedim ve dokuz tane görsel çıktı ama çıkan görseller de amorf oldu bu arada, yani yine tam kusursuz kadın vücuduna ulaşamadım. On tane iş oldu toplamda, on tane koza oldu. Onun sergisini açtık. Bence bir on sene daha beklesin diyorum. On sene sonra bakalım ne olacak?
Kalp ve kan hayatın ritmini tutan ve devamlılığını sağlayan unsurlar. Fotoğraflarınızda bunları bolca kullanmayı tercih ediyorsunuz. Tema her ne kadar ölüm, atmosfer karanlık da olsa, kan ve kalp aslında fotoğraflara can mı veriyor?
Orada demek istediğim şey, kandan ve kanın o kırmızı görüntüsünden hep kaçıyoruz ve korkuyoruz ya, aslında onunla biraz barışık olmak lazım. Onu görmek insanları bu kadar da irite etmemeli veya ondan bu kadar korkmamalılar. Çünkü kan hayatın her yerinde var. Vücudumuzun dolaşımında var, kalbimizin ritmi arttığında oraya daha çok kan pompalanıyor veya bir şeyi çok daha derin ve karmaşıklaştırdığımızda beynimize kan daha çok pompalanıyor gibi düşünmek lazım. O yüzden kanla biraz barışık olmak gerektiğini düşünüyorum.
Kırk yaş kitabı yakında
"Gerçek Mehmet Turgut kareleri" olarak nitelendirdiğiniz ilk kitabınız 30, otuz yaşınıza kadar çektiğiniz kırk fotoğraf ve onların hikayelerini anlatıyor. Gelecek otuz yıllık dönemde bu kitabınızın devamı gelecek mi ya da yeni basımları olacak mı?
Kitap zaten Doğan Kitap' tan çıktı ve editörü Yekta Kopan biliyorsunuz. Kitabın ikinci baskısı oldu diye biliyorum. Onun dışında 40 için hazırlık yapıyoruz. Yani 30 ve 40 olmasının sebebi de, her on yılda bir benim sadece sanat fotoğrafları; yani tanınmış isimler ile çektiğim fotoğraflar değil de, bienallerde contemporary artlarda, yurtdışında sergilenmiş ve ödül alan işlerimden bir derleme olması. On yıllık kitaplar halinde bu böyle devam edecek. İlkini otuzda çıkarttık, ikincisi kırkta olacak. Yekta ile bunun ilk tohumlarını attık geçen haftalarda. Daha otuz sekiz yaşındayım, iki yıl kadar süremiz var. İki yıl sonrasında herhalde hazır olacaktır diye düşünüyorum.
Aşk Tesadüfleri Sever
Aşk Tesadüfleri Sever filmindeki Özgür Turgut karakteri sizden esinlenerek yaratılmış. Filmdeki hangi sahneler gerçekten yaşandı? Mesela en çok merak ettiklerim: Babanızın fotoğraflarından oluşan bir sergi açtınız mı?
Geçmişte çekilmiş bir fotoğrafın sahibi ile yıllar sonra tesadüfen bir karşılaşma yaşandı mı?
Müziğe olan ilginiz nedir? Herhangi bir müzik aleti çalabiliyor ya da iyi şarkı söyleyebiliyor musunuz?
Tersten başlayayım cevaplamaya. Müzik ile olan alakam çok iyi bir dinleyiciyimdir. Yerli ve yabancı birçok rock müzisyeni ile çalışmalarım oldu. Ozzy Osbourne, Alice Cooper, Megadeth, Scorpions gibi birçok büyük isim ile çalışma fırsatım oldu. Onun dışında dediğim gibi çocukluğumdan beri rock müzik dinliyorum ve iyi bir dinleyiciyim ama henüz şarkı söylemek gibi bir eğilime başlamadım. Uzun süre de zaten başlamayı düşünmüyorum. Çünkü tek amacım fotoğrafçı olmak ve fotoğrafçılığı daha iyi bir yere götürebilmek bu ülkede. Aşk Tesadüfleri Sever'in hikayesi yüzde yetmişlerde, yüzde seksenlerde benimle örtüşüyor. Zaten filmin çıkış hikayesi de sevgili Ömer Faruk Sorak ve İpek Sorak ile bir akşam yemeğinde; onlar da Ankaralı benim gibi; bir Ankara hikayesini paylaşmam ve onun sonrasında onlarda yanan bir ışık üzerine senaryolaştırılması oldu. Filmde olan birçok olay gerçek. Babamın fotoğrafları ile bir sergi açmadım ama geçenlerde Ankara Fotoğraf Günleri'nde, birlikte, onun da fotoğraflarının olduğu bir karma sergiye katıldık. Onun çektiği bir fotoğraf hala duvarımda duruyor ve Ankara'da hala fotoğrafçılığa devam ediyor. Oradaki Foto Turgut da zaten babamın ve dedemin Ankara'da açtığı ilk stüdyonun adı. Fotoğrafını çektiğiniz bir kişi ile yıllar sonra karşılaşma hadisesi zaman zaman olabiliyor. Bir fotoğrafçının başına gelebilecek, aslında çok da sürreal olmayan bir durum bu. Ama ona aşık olma durumu bence sürreal olabilir. Yani öyle bir şey olmadı. Sadece biraz işin sinema tarafı idi. Özgür Turgut karakterinin adının Özgür olması da, sevgili Mehmet Günsur'un, canım arkadaşım, adının Mehmet olması idi. Yoksa onun adı Mehmet Turgut olacaktı filmde.
Filmin bir sahnesinde sizi de görüyoruz. Mehmet Günsur sizi çok başarılı canlandırmış. Peki size filmde kendinizi oynamanız teklif edilmiş miydi? Teklif edildi ise neden kabul etmediniz?
Filmin başrolünde oynamam bana teklif edilmedi tabii ki. Zaten edilse de bunu kabul etmeyeceğimi Ömer abi tahmin etmiştir diye düşünüyorum. Çünkü her sene bana en az üç, dört tane filmde başrol teklifi ve sayısını bilmediğim kadar dizide rol teklifi geliyor. Bunları kibarca reddediyoruz. Çünkü asıl işim fotoğrafçılık ve öyle anılmak istiyorum bu dünyadan gittiğim zaman. Tarihe bir iz bırakacaksam fotoğrafla bırakmak daha sağlıklı olacaktır diye bunu böyle yapıyorum. Mehmet beni çok iyi canlandırdı çünkü Mehmet ile biz uzun süre vakit geçirdik. Ona biraz oyuncu koçluğu yaptım. Fotoğraf makinasını nasıl tutacağı, fotoğrafçının vücut dili ve benim kendi hayatımdan parçalarla onu biraz besledim. O da Türkiye'nin en iyi oyuncularından bir tanesi olduğu için bunu çok kolaylıkla gerçekleştirdi.
Sanatın başka hangi alanlarına ilginiz var?
Sanatın birçok alanına ilgim var. Özellikle operaya, klasik müziğe, bale ve modern dansa uzun yıllardır ilgi duyuyorum. Beni besleyen tarafları dahi var diyebilirim bunların. Herkes bu tarz sanat disiplinlerini sorduklarında tabii söyler ama ben uzun yıllar isteyerek ya da istemeyerek bunun içinde var oldum bir şekilde. Onun dışında plastik sanatlardan da en çok heykeli seviyorum.
Yapıyor musunuz?
Keşke vakit veya öyle bir yetenek olsaydı da yapsaydık.
Dünyada tarzını, çalışmalarını ilginç ve farklı bulup etkilendiğiniz fotoğraf sanatçıları var mı?
Yani bir Çek fotoğrafçı Jan Saudek vardır mesela. Onun hikayesi ile benim hikayem adeta benziyor. O da mesela ilk kendi tarzında işler yapmaya başladığında belli çevreler tarafından asla kabul edilmemiş. Hatta vatandaşlıktan reddedilme raddesine kadar gelmiş bir fotoğrafçı. Sanatçılar zaman içerisinde dışarıya doğru itilebiliyorlar ama; zaman, her zaman sanatçının yanında ve yaptığı işler bir şekilde anlaşılır diye düşünüyorum. Sonuç olarak bana baktığınızda ben de İstanbul'a ilk geldiğimde herkes: "Bu çocuk deli" demişti. Şimdi en çok kabul gören fotoğrafçılardan biriyim. Ve bunun hepsi yedi sene gibi bir zaman içerisinde gerçekleşti. Yani bir sanatçının deli olması onun kabul edilmeyeceği anlamına gelmiyor, bunu da anlamış oldular. Onun dışında birçok fotoğrafçı biliyorum ve işlerini çok seviyorum. Hepsinin kitapları var bende. Helmut Newton' dan Ara Güler'e kadar. Fotoğrafçı zaten fotoğraf görerek beslenir. Sokakta gezerken bir takım imajlar görerek veya yaşadığı şeylerden beslenir. Herkes birbirinin fotoğrafını gördüğünde mutlaka bilinçaltında başka bir duygu veya başka bir imaj canlanıyordur diye düşünüyorum.
Mehmet Turgut Atölyesi artık kendi mekanında devam edecek.
Mehmet Turgut fotoğraf atölyesi devam ediyor mu? Bu atölyeye katılanların kazanımları neler oluyor? Atölye calışmalarınızda keşfettiğiniz gelecek vaad eden bir öğrenciniz oldu mu?
Mehmet Turgut Fotoğraf Atölyesi geçen yıl Bilgi Üniversitesi bünyesinde hayata geçti. Daha önce, yıllar önce AFSAD'ta iki yıl boyunca yine aynı şekilde dersler vermiştim. Fotoğraf atölyesini bu sene bir üniversitede yapmayı düşünmüyorum. Çünkü başka bir fotoğrafçı, bir sokak fotoğrafçısı Mustafa Seven ile birlikte yeni bir platform açmayı planlıyoruz ve o sokak fotoğrafı, dışarıda çekilen fotoğraf hakkında, ben de daha çok stüdyo fotoğrafı ile ilgili bilgilerimizi aktarabileceğimiz, içinde dev bir kütüphanesi olan, fotoğraf ile ilgilenen herkesin dirseğini koyabileceği bir mekan açacağız ve bunun için çok heyecanlıyım. Uzun süredir derslerimi kendi mekanımda vermeyi planlıyordum.
Öğrencilerim arasında birşeyler yapanlar var mı? Aslına bakarsanız, hepsinin içinde var olan ama bir türlü dışarı çıkaramadıkları o gerçek fotoğrafçıyı biraz kurcaladım ben. Bir çoğu kendi içlerinde farklı bir fotoğrafçı ile tanıştılar. Bunlardan bir kısmı fotoğraf stüdyolarına sahip, daha iyi işler yapmaya başladılar. Bir kısmı okullarını bitirip kendi ajanslarını kurdular. Bir kısmı yurtdışına gitti ve orada fotoğrafçılık yapmaya devam ediyor. Bu da benim adıma tabi ki çok sevindirici. Çünkü bilgi aktarımı kadar önemli birşey olamaz.
Babanızın çektiği fotoğrafların içinde; yeniden yorumlamak, kurgulamak istedikleriniz var mı?
Babamın çektiği fotoğrafları yeniden kurgulamak aslında tarihi tekerrür etmek olacaktır. Çünkü aynı kandan geliyoruz ve aynı stüdyoda fotoğrafçılık yaptık yıllarca. Babam ile değil de Ara Güler ile belki böyle birşey yapma planım var. Ara Güler'in çektiği dönemdeki İstanbul'u belki bugünkü hali ile fotoğraflayabilirim. Böyle bir çalışmayla izleyiciyle buluşurum belki.
Derdinizi karşınızdakine iyi anlatmanız gerekir.
İyi bir fotoğrafçıda olmazsa olmaz nitelikler nelerdir?
Birinci nitelik iyi ışık kullanması, ikinci nitelik sufleksini kullandığı fotoğraf makinalarına hakim olması, çok iyi ölçüm yapabilmesi, pratik olması, zamanlamasının iyi olması, teknik konuların dışında da insan ilişkilerinin çok iyi olması, sosyal olması, derdini karşısındakine iyi bir şekilde anlatabilmesi gerekiyor. Zaten derdinizi karşınızdakine iyi anlatamazsanız o da size doğru fotoğrafı veremeyecektir.
Sipşak sokak fotoğrafçılığından günümüze kadar teknolojik çok büyük değisikliklere tanıklık ettiniz genç yaşınıza rağmen. Kırk yıl sonrasını kurgularsak sizce, fotoğrafçılıkta daha ne gibi gelişmeler olabilir? Teknik olarak günümüz şartlarında fotoğrafçılıkta problem olarak görünen ve ilerde kolaylaşmasını, çözümlenmesini hayal ettiğiniz birşey var mı?
Fotoğraf değil de teknoloji diyelim. Şu an yaptığımız röpörtajı ne ile yaptığımız, kullandığımız cihazdan tutun, fotoğrafın geldiği noktaya baktığımız zaman son on senede çok büyük bir ilerleme kaydetti hem teknoloji hem fotoğraf. O yüzden de bundan on sene sonrasında ne olur çok kestiremiyorum açıkçası. Benim söylediğim şeylerin on katı da olabilir, hiçbiri de olmayabilir. Ama geçtiğimiz on sene fotoğraf için çok kritik bir on sene idi. Fotoğrafın dijitalleşmesi fotoğrafa zarar mı verdi? Bence asla vermedi. Aksine fotoğrafın daha yaygınlaşmasını, fotoğrafın dünyadaki en popüler sanat akımı olmasını, hatta sanat olarak adlandırılmasını sağladı. Çünkü bugüne kadar fotoğraf hiçbir zaman sanat olarak benimsenmemişti.
Makyaj olmazsa istediğiniz sonuca ulaşamazsınız.
Kurgusal fotoğraflar çekiyor ve üretiyorsunuz. Makyaj günümüz fotoğrafçılık teknolojisi için zaman kaybı mıdır yoksa makyajın ayrı bir yeri mi var?
Makyaj hiçbir zaman, zaman kaybı değildir. Makyaj yaparsanız o işin diğer tarafındaki edit ve rötuş dediğimiz yerde o sizin elinizi rahatlatır. Onun dışında; mesela protez veya protez makyajla ilgili birşey yapacaksanız onu yapmadan zaten o işi yapabilme şansınız yok. Mesela birini bir film karakterine çevirecekseniz ve ona plastik makyaj yapmanız gerekiyorsa yapmanız lazım, zaten yapmazsanız sonuca ulaşamazsınız.
Yenilikçi, rock tarzı olan ve birkaç senedir dijital olarak yayına devam eden fotoğraf kültür dergisi 46' nın sahibi ve yaratıcı yönetmenisiniz. En son Kasım-Aralık 2015 sayısında okuyucuları şiir yolculuğuna çıkarıyorsunuz. Bir sonraki sayı ne zaman? Yeni sayıda okuyucuları neler bekliyor?
Yeni sayıyı bitirmek üzereyiz. Yine çok enteresan bir konsept bulduk. Bu sefer ışık ile ilgili dertlerimizi anlattık. Yani Light Edition dedik. Işık dediğimiz zaman aslında işin ne kadar güneşten başlayarak, içimizdeki ışığa kadar bir serüveni olduğunu, aslında ne kadar önemli konulara örnek gösterildiğini ve romanlara, çizgi romanlara, şiirlere konu olduğunu gördük, inceleyince. İlginç bir sayı olacak yani. İzleyici beklesin.
Yabancılarla çalışmak Türkler’le çalışmaktan daha kolay.
Ozzy Osbourne gibi birçok ünlü müzisyenin, sanatçının fotoğraflarını çektiniz. Dünyaca ünlü sanatçılar ile çalışmanın zorlukları var mıydı? Birlikte çalışması en keyifli olan kimdi?
Öncelikle yabancılarla çalışmak, Türkler’le çalışmaktan daha kolay. Çünkü emin olun ne istediklerini çok daha iyi biliyorlar ve fotoğrafçının yaptığı işe bizimkilerden çok daha fazla saygı duyuyorlar. Hem disiplini oldukları için, hem de onların kültüründe fotoğraf denilen şeyin çok egemen olması ve uzun zamandır var olması ile alakalı bence bu. Bunların bir çoğu çok özel. Patricia Kaas'ın Best Of'unun albüm kapağı var, otobiyografisinin kapağı da benim, Emma Shapplin, Lara Fabian gibi, Apocalyptica gibi sanatçıların dünya promo fotoğraflarını çekmek, Ozzy'nin albüm kapağını çekmek... Bunlar benim fotoğraf kalerimde ve arşivimde çok iyi yer tutacak ve ben bu dünyadan gitsem de kalıcı olacak işler. En azından bir adım, bunun adına. Fotoğraf çekme eğilimi zaten beni çok keyiflendiren ve sevdiğim bir eylem olduğu için çok da ayıramıyorum "şunu yaparken çok eğlendim, şunu yaparken çok heyecanlandım" diye. Sadece hatırlamıyorum çok zorlandığım bir fotoğraf çekimi olduğunu. Çünkü stüdyo fotoğrafçısı olduğum için ne çekeceğimi baştan karşıdaki insana, modele veya sanatçıya söylüyorum. Söylediğim için de bir sürprizle karşılaşmıyorlar burada ve çok kısa sürede; hazırlık, makyaj, kostüm, dekor bittikten sonra, on dakika içinde iş bitmiş oluyor.
Fotoğrafını henüz çekmediğiniz ama çekmeyi çok istediğiniz kim kaldi? Yaşasaydı kimin fotoğrafını çekmek isterdiniz?
Yaşasaydı kimin fotoğrafını çekmek isterdim listesi biraz kabarık. Ortaçağdan başlayarak günümüze kadar sayabilirim. Çok uzun bir liste o ama şu an için fotoğrafını çekmek istediğim daha birçok isim, yazar, profesör, oyuncu var ve yaşları epeyce oldu onların da. Bu yuzden de yavaş yavaş onların fotoğraflarını çekmeye devam ediyorum.
Röportaj: Derya Bilgingil
Editoryal: www.istanbul.net.tr
28.04.2016