O, bir de sinema tarihçisi… Mehmet Güreli
Mehmet Güreli denince insanın aklına çok yönlülük, çok çeşitlilik geliyor. Çünkü o; bir ressam, yazar, yayıncı, besteci, şarkıcı, gitarist, gazeteci, kitapçı, karikatürcü, film yönetmeni…
Kendisi tutku olarak adlandırıyor uğraşlarını. Hayattaki olmazsa olmazları onlar Güreli için. Su içmek gibi, yemek yemek gibi, hayatın içinden ve doğal süreçte gelişen. “Bunlar hep yaşama renk katma çabaları, kendiliğinden oluşan. Önemli olan üretmek ve paylaşmak” diyor Güreli.
Mehmet Güreli ile “Tahtalar ve Şapkalar” başlıklı onuncu resim sergisinde istanbul.net.tr için küçük bir söyleşi yaptık. Çalışmalarına ve hayata dair sohbetimizde gördük ki, çok az kişinin bildiği başka özellikleri de var Güreli’nin.
O, bir sinema tarihçisi. Hem de öyle böyle değil. Sıkı ve iddialı bir tarihçi olduğunu, kendisi söylüyor. Güreli’nin kısa bir özgeçmişini verdikten sonra, bakalım sohbetimizde neler konuşmuşuz.
Mehmet Güreli, 7 Nisan 1949’da İstanbul’da doğdu. Avusturya Lisesi ve Hürriyet Koleji’nde okudu. İki yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde felsefe eğitimi gördükten sonra, okulun kendisine fazla bir şey vermediğini, zaten bildiği şeyleri öğrettiğini düşünerek okulu terk edip gazeteciliğe başladı. 1976 yılında Hürriyet Gazetesi’nde işe başladı. 1984’te Nisan Dergisi’ni kurdu ve dergi daha sonra Nisan Yayınları’na dönüştü. 1985’te ilk öykü kitabı “Sıcak Bir Göz” yayımlandıktan sonra 1987’de “Vapurlar” belgeselini çekti. Belgeselinin müziklerinden oluşan kaset bir yıl sonra piyasaya çıktı. “Alope’nin Odası” adlı ikinci öykü kitabı 1993’te yayımlandı. “Cihangir’de Bir Gece” albümünü 1995’te piyasaya sürdü. Aynı yıl “Yağmur” adlı albümü de çıktı. 2003’te tiyatrocu Necdet Mahfi Ayral belgeselini çekti. “Tahtalar ve Şapkalar” başlıklı onuncu resim sergisi halen Teşvikiye Artium Sanat Galerisi’nde sergilenmeye devam ediyor. Sergi 14 Nisan’a kadar devam edecek.
Hem gazeteci, hem filmci, kitapçı, ressam, yazar… ve saymadığım bir çok özellik. Çok yönlü kişiliğiniz nereden geliyor? Bu kadar çok yönlü olmayı nasıl başarabiliyorsunuz?
Çok yönlü olmak, ya da bir çok işi aynı anda yapabilmek elimde olan bir şey değil. Bazı insanlar vardır, bir tek şeyle yetinmezler. Ben bunu çok yönlü olarak da adlandırmıyorum aslında. İnsanın içinde vazgeçilmez tutkudur. Başka türlü olamazsınız, davranamazsınız zaten. Dolayısıyla, içinizde on beş tane adam varmış gibi. Yani, içinizdeki adamları kovup da başka adam olamazsınız.
Bir taraftan yedi kişilik bir grubum var, onlarla çalışmalar yapıyoruz. Bir yandan filmler yapıyoruz, bir yandan kitaplar, dergiler, hayata dair olan her şey diyebiliriz. Ama kendime bağlı, birebir yaptığım işler; resim yapmak ve yazı yazmak. Diğerleri hep arkadaşlarımla birlikte hazırladığımız şeyler, yani onlara bağlı olarak yaptığım çalışmalar. Birlikte hazırladığımız projeler gibi.
Şu an ağırlı hangi alanda çalışıyorsunuz?
Tüm alanlardaki çalışmalarım hemen hemen aynı oranda devam ediyor. Şu an resim sergisi olduğu için biraz ön planda görünüyor. Çalışmalarını devam ettiğimiz iki önemli proje var. Albüm hazırlıkları içindeyiz. Yani özellikle şunu yapıyorum diye bir şey yok.
Yani, tüm çalışmalar aynı hızla devam ediyor.
Tabii, hepsi sıkı bir şekilde devam ediyor. Projeler hazırlanıyor, toplantılar yapılıyor. Ama hepsinin bir maliyeti var. İşin önemli olan kısmı da bu zaten. Çok güzel projeler, çalışmalar çıkarılabilir ama sonuçta mali kaynaklar yetersiz olduğunda her şey yerinde sayıyor. Bilirsiniz bir boya almanın, film çekmenin her şeyin bir maliyeti var. Mali açıdan kaynak bulunduğunda projeler faaliyete geçiyor ancak.
Projeler için sponsor bulunsa işleri biraz kolaylaştırmaz mı?
Herkes beni biliyor. Sponsor çıksaydı çıkardı herhalde. Çıkarsa da benim canım çıktıktan sonra çıkacak gibi görünüyor, öyle düşünüyorum ben. Ayrıca, sponsor arayacak biri de değilim ben. Çünkü, senden başka şeyler de istiyorlar. Senin yapına uymayan şeyler olabiliyor. Kaldı ki, en ufak değişiklikleri bile kabul etmiyorum ben, dolayısıyla anlaşamıyorum. Hatta bu yüzden dört senemi bile sokağa attım diyebilirim.
Bazen büyük heyecanla olumlu başlayan projeler sonuca ulaşamayabilir. Ama bütün dünyada bu böyledir. Bir çok insanın çalışmalarına bakarsanız, projede kalan yapamadığı çalışmalar yaptıklarından daha fazladır. Bir çok film çekmiştir ama çekmediği, projede kalan çalışmaları çektiği filmlerden daha da fazladır. Bitmeyen bir senfonidir bu.
Yeni projelerinizde belgesel ya da film var mı?
Evet, tabii ki. Belgesel de var, film de. Aslında henüz istediğim filmleri çekemedim. Yani kendi kafamda, kendi hikayelerimden oluşturduğum çalışmaları yapamadım. Onlar şu an bekliyor.
Diğer taraftan belgesel, filme göre biraz daha kolay hazırlanıyor. Kolay derken, o da çok uzun zaman alıyor tabii; ama değiştirmeye müsait olmayan yapılar var belgeselde. Mesela, yaşanmış bitmiş hayat hikayeleri ele alındığı için onu işlemek daha kolay oluyor. Ama kendin bir şeyler hazırladığında başı, ortası, sonu, yani projeyi baştan sona sen yaratıyorsun. Bu da biraz daha zaman ve uğraş istiyor elbette.
Tiyatrocu Necdet Mahfi Ayral belgeseli çektiniz. Neden N. Mahfi Ayral, başka bir tiyatrocu değil?
Necdet Bey proje içindeydi ve bir kere çok yaşlıydı. Tabii, otuz kırk isim daha vardı belgeselini çekebileceğimiz. Bir çoğu ile temas ettik. Bazıları da çok yakınım, hala belgeselini çekmem için beklerler. Eee.. söz verince yapmak lazım, dolayısıyla belgesel çekme isteğini söylemek mi, söylemek mi lazım bilemiyorum?
Necdet Bey’in daha uzun yıllar yaşayacağını düşünüyordum, çok dinç bir adamdı. Necdet Bey’i çocukken bilirdim ama şahsen tanışmamıştım. Bir gün dostlarımız vasıtasıyla tanıştık, proje çıktı ve belgeseli çektik. Dört ay evine gittik geldik; evinde, tüm apartman birlikte çalıştık, herkes yardımcı olmuştu. Biraz zor şartlar altında çekildi ama daha sonra Kültür Bakanlığı aldı filmi, biraz toparlandık. Film daha sonra ABD’ye gitti, İstanbul Film Festivali’nde iki kez gösterildi, Antalya Film Festivali’ne davet edildi. Tabii, bunlar işin keyifli tarafları. Necdet Bey yaşarken filmini izledi fakat, televizyonda da görmek istemişti, ama o zamanlar çok fazla önemsenmedi. Filmini televizyonda göremedi ama yine de film için sevinmiş, hatta söyleyeceklerinin bitmediğini belirterek, filmin biraz daha uzun çekilmesini istemişti.
-----Güreli, 1986 yılında Vapurlar kısa filmini çok zor şartlar altında çekmiş, çok emekler harcamış. Filmin müziklerini ise bir yıl sonra albüm olarak hazırlamış. Hem de öyle bir albüm ki, baş ucu albümlerden olup, çoktan arşivlerde yerini almış bile. Ve de o yıllarda çok fazla rağbet görmeyen enstrümantal olma özelliğine rağmen.
Sonraki yıllarda üç albüm daha takip etmiş Vapurlar’ı. Onlar da kısa zamanda fanatik ordusu oluşturmuş ardında.
Güreli’nin son projeleri arasında yeni albüm çıkarmak da yer alıyor. Hatta albüm değil, albümler. Çünkü, biriken çalışmalar tek albüm değil, iki albüm çıkarabilecek kadar çok olmuş.
Yeni nesil Güreli’yi, Kent Ozanları isimli karma albümden biliyor. “Kimse Bilmez” isimli şarkısı. Zuhal Olcay, bu şarkıyı albümüne de koymuş.
Röportajın devamı için tıklayın